NecipFâzıl'ın 'Zindandan Mehmed'e Mektup' şiirinde seslendiği, oğlu Mehmet Kısakürek'tir. Mehmet Kısakürek, 1973'te, adına kurulan Büyük Doğu Yayınları'nda ba Bizans’ı ve Batı Roma’yı etkisiz hale getirdikten sonra yönünü Sasanilere çevirdi fakat 453 te öldü. AVRUPA HUN DEVLETİNİN YIKILIŞI Atilla’nın ölümünden sonra yerine geçen oğulları İlek, Dengizik, İrnek devleti babaları kadar iyi yönetemediler. İlek ayaklanan permen kavimleri ile savaşırken hayatını kaybetti (454). 4.2.3. Baybora’nın Oğlu, yerine göre anlatımda kimi zaman yazı kimi zaman ise resim öne geçmektedir. sonra karısı ve oğlu gelmektedir. Kralın1547'de ölmesinden sonra yerine geçen 9 yaşındaki oğlu VI. Edward'ın naipler kuruluna seçildi. Edward'ın dayısı Somerset kontu Edward Seymour'un devrilmesini (1549) sağlayan Dudley, 1550'de onunla uzlaşarak asıl yetkilerin kendisinde olması şartıyla onu eski görevine getirdi. 1551'de Northumberland Dükü olan Dudley Cengiz Han oğlu Çağatay'ın kumandasındaki orduyu da Harezmşahlar Devleti'nin merkezi Ürgenç'e gönderdi. Daha sonra da büyük oğlu Cuci'yi buraya gönderdi. 6 ay kuşatmadan sonra, şehir tamamen yokedildi. Böylece de Harezm, Maveraünnehir, Horasan ve bütün doğu İslam ülkeleri de Cengiz Han'ın imparatorluğunun bir parçası oldu. gqxl. Van Gölü kıyısında kurulan Karakoyunluların merkezi Erciş’tir. Fakat zamanla büyüyen devlet Erzurum ve güneyde Musul’a kadar topraklarını genişletmiştir. Birçok tarihi kaynakta devletin kökeni olarak bildirilen boyun adı Bahani veya Buranlu olarak geçmektedir. Devlet en parlak döneminin Kara Yusuf döneminde yaşamıştır. Karakoyunluların döneminde birçok cami, medrese yaptırılmış ve ilim adına alimler yetiştirilmiştir. Timur ile Bayezid arasında yapılan Ankara Savaşı’nda Karakoyunlu Devleti Osmanlıların yanında cenk etmiştir. Karakoyunlu Devleti, kendisi gibi Türkmen olan ve ezeli düşmanı olan Akkoyunlu Devleti tarafından 1469 tarihinde tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştür. 1 Cengizhan’ın saldırılarından sonra çadırlık Karakoyunlular, Türe Bey önderliğinde Türkistan’dan Maveraünnehir’e, İran ve Doğu Anadolu bölgesine yayılmışlardır. Özellikle Moğol saldırılarının bölgedeki göçleri arttırması ve Moğol döneminden önce Karakoyunlular ile ilgili hiçbir bilgi bulunmaması bu görüşü kuvvetlendirmektedir 3. Devletin siyasi bakımdan itibar kazanması ise İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın ölümünden sonra belirginleşmiştir. Birleşmelerinin ilk yıllarında Karakoyunlu boyları Celayir Ailesi ve Çobanoğullarının himayesine sığınmıştır. 2 Akkoyunlu Hükümdarları - Bayram Hoca 1351-1380, - Kara Mehmed 1380-1389, - Kara Yusuf 1389- 1420, - İskender Mirza 1420-1438, - Cihan Şah 1439-1467, - Hasan Ali 1467-1468. Bayram Hoca 1351-1380 Hükümdarlığının ilk yıllarında Sutaylıların hükmünde bulunan Karakoyunlular, Sutay hükümdarı olan Pir Muhammed’in ölümünden sonra Doğu Anadolu’da kök salmaya başlamışlardır. Sutaylıların Orta Anadolu’ya göç etmelerinin ardından Bayram Hoca, Erciş merkezli olarak devleti kurmuştur. 14. yüzyılın ilk yarısında Karakoyunluların reisi olan Bayram Hoca, mahiyetinde bulunduğu Hüseyin Bey’i 1351 tarihinde indirerek Sincar hakimi olmuştur 2. Karakoyunlular 1370 yılından sonra Nahçıvan, Sürmeli ve Musul kentlerini ele geçirmiştir. Bayram Hoca Musul’u ele geçirdikten sonra idaresini kardeşi Bedri Hoca’ya devretmiştir. 1365 yılında Mardin’i kuşatan Bayram Hoca, Celayir Hükümdarı Üveys’e şikayet edilmiştir. Sultan Üveys, Bağdat’tan harekete geçtiğinde Musul Bayram Hoca’nın elinde bulunuyordu. Fakat Sultan Üveys, Musul’u aldıktan sonra asıl yardım çağırısında bulunan Artuklulara yardım ederek Mardin’i ele geçirdi. Sultan Üveys, Mardin’i ele geçirdikten sonra Muş Ovasında bekleyen önderliğini Bayram Hoca’nın yaptığı Karakoyunlu ordusuyla karşı karşıya geldi. Büyük bir yenilgi alan Bayram Hoca’nın ülkesini yağmalayan Üveys, daha sonra Tebriz’e geri döndü. 1369 yılında Musul’u ele geçiren Bayram Hoca, bir kez daha kaybettiği Musul’u 1371 yılında tekrar kuşatırken; Memlük ordusu tehlikesi nedeniyle kuşatmayı kaldırmıştır. 1374 yılında Memlüklerin ele geçirdiği Sincar daha sonra Bayram Hoca’nın hakimiyetine geçmiştir. Celayir hükümdarı Üveys öldükten sonra yerine geçen Sultan Hüseyin, Muzaafferilere yenilince bunu fırsat bilen Bayram Hoca, Musul ve Sincar’ı topraklarına katmıştır. Ayrıca Eretna’nın zayıflamasından sonra Erzurum, Avnik ve Hasan Kale’yi ele geçirmiştir. 1375 yılına gelindiğinde Pir Baba adlı bir Türkmen, Musul’u ele geçirmiştir. Bunu öğrenen Bayram Hoca, Mardin ve Hısnı Keyfa desteğiyle birlikte Musul’u Pir Baba’nın elinden almıştır. Fakat kuşatma esnasında şehri devralan Bayram Hoca, gösterdiği direniş nedeniyle Pir Baba’ya Sincar’ın idaresiyle birlikte kızını zevce olarak vermiştir. Bayram Hoca güçlenmeye devam ederken Celayir hükümdarı olan Sultan Hüseyin bütün güçlerini toplamakla meşguldü. Toplanan Celayir ordusu, Van Gölü çevresini yağmalarken Bayram Hoca’nın yeğeninin Kara Mehmed elinde bulunan Erciş’e saldırmıştır. Saldırıdan kurtulmak için iki ay süre isteyen Kara Mehmed, Bayram Hoca’ya acilen haber uçurmuştu. Fakat Bayram Hocanın gönderdiği yetersiz kuvvetler ve Sultan Hüseyin’in hileyi anlamasıyla Kara Mehmed Sultana vergi vermeyi kabul etmiştir 3. Erzurum ve Musul şehirleri arasında büyük bir Türkmen hakimiyeti kuran Bayram Hoca, 1380 yılında hayatını kaybetmiştir 2. Kara Mehmed 1380-1389 Bayram Hoca hayatını kaybettikten sonra saltanat tahtına kardeşi olan Türemiş’in oğlu Kara Mehmed geçmiştir. Kara Mehmed tahta geçtiğinde Karakoyunluların düşmanı olan Celayirliler kendi aralarında savaşmaktaydılar. Çünkü Sultan Hüseyin, 1382 yılında kardeşi olan Ahmed tarafından öldürülünce taht Ahmed’e kaldı. Fakat Ahmed’in hükümdarlığını kabul etmeyen Şeyh Ali hükümdara karşı bir ayaklanma başlattı. Bir miktar asker ile Azerbaycan’a yürüyen Şeyh Ali, Sultan Ahmed’i Tebriz yakınlarında bozguna uğratınca Sultan, Karakoyunlu hükümdarı Kara Mehmed’den yardım istedi. Kara Mehmed’in gönderdiği kuvvetlerle Şeyh Ali’yi bozguna uğratan Sultan Ahmed tahtını korumayı başardı. Fakat bu başarı Sultan Ahmed’den çok Karakoyunlu hükümdarının şöhretini arttırdı. 1383 yılında Suriye üzerine başarılı sefer düzenleyen Kara Mehmed, elçiler göndererek Mardin hükümdarı olan Mecdüddin İsa’dan kızını istemiş; fakat olumsuz bir cevap almıştır. Musul’dan hareket eden Kara Mehmed, Mardin üzerine saldırmış; yapılan barışla birlikte Sultan İsa’nın kız kardeşini zevcesi olarak almıştır. 1387 yılında Karakoyunlular topraklarını korumakla uğraşırken, Erzincan Emiri Mutahharten Akkoyunlu tehlikesine karşın Kara Mehmed’den yardım istemiştir. Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenleri devlet olduktan sonra Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde dönem dönem çatışmalar yaşamışlardır. Mutahharten’in teklifini kabul eden Kara Mehmed, Akkoyunlu ordusunu sıkıştırarak büyük bir yenilgiye uğratmıştır. İttifak kuvvetleri karşısında zor kurtulan Akkoyunlu hükümdarı Sultan Ahmed ve kardeşi Hüseyin, Kadı Burhaneddin’e sığınmak zorunda kalmışlardır. Karakoyunlu-Mutahharten ve Akkoyunlu-Kadı Burhaneddin ittifakları ilerleyen tarihlerde karşı karşıya gelmeye devam etmişlerdir. 3 Fakat tarih yıkıntılardan ibaret olduğu için tarihler 1386 yılını gösterdiğinde Anadolu’nun bütün siyasi tarihini değiştiren Timur saldırıları başlamıştı. Batı İran’ı ele geçiren Timur, kışı Karabağ’da geçirerek bahar geldiğinde Doğu Anadolu seferine başlayacaktır. 1387 yılında Nahcivan’ı ele geçiren Timur, Erzurum’a geçmiştir. Burada tahkimkahını kuran Timur, oğlu Miran Şah’ı Karakoyunlu Kara Mehmed’in üzerine göndermiştir. Kara Mehmed, bölgenin dar ve sar geçitlerinin kullanarak Miran Şah’ı yenilgiye uğratmış; ancak bu çarpışmada Şah Melik ve Lala Hoca gibi Timur’un büyük komutanlarını öldürmüştür. Bu direnişin sonunda Timur Kara Mehmed’i bırakarak Muş’a, oradan Ahlat ve İran üzerine saldırmıştır. Kara Mehmed, yeğeni Kara Pir Hasan adındaki bir Türkmen emiriyle çarpışırken 1389 yılında hayatını kaybetti. Devleti yıllarca yönettiği sürece Kara Mehmed, devleti iyi bir şekilde yönetmiş ve idare etmiş yetenekli bir devlet adamıdır. 2 Kara Yusuf 1389-1420 Kara Pir Hasan amcasını öldürdükten sonra devletin başına geçmek istemesine rağmen Kara Mehmed’in oğullarından Mısır Hoca’nın etrafında toplanmaya başlamışlardır. Fakat bu toplanma çok uzun sürmedi. Çünkü kardeşi Kara Yusuf Karakoyunlu emirlerini etrafında toplamaya başlamıştı. Büyük ve kanlı çarpışmalardan sonra Kara Yusuf ve Kara Hasan müzakere ile barışmışlardır. Mehmed Bey döneminde ele geçirilen Tebriz, daha sonra Celayir beyleri tarafından ele geçirilmişti. Celayir hükümdarı Sultan Ahmed’in dirayetsizliğini fırsat bilen Kara Yusuf, iç ilişkilerini düzelttikten sonra Tebriz’i ele geçirmiştir. 1391 yılında Tebriz’i emirlerinden Satılmış’a devreden Kara Yusuf’un Doğu Anadolu’ya dönmesinin ardından Celayir saldırılarına maruz kalmış; fakat muvaffak olamamışladır. 3 1392 yılında Pir Hasan’ın üzerine sefer düzenleyen Kara Yusuf, bu sıralarda Anadolu’ya girmekte olan Timur’un haberini almıştır. 1393 yılında Bağdat’ı ele geçiren Timur’a Musul ve Erbil hükümdarları hediyelerle bağlılıklarını bildirmişlerdi. Timur, aynı şekilde Karakoyunlu ve Akkoyunlu hükümdarlarının kendisine biat etmesini istemiş ve Doğu Anadolu’ya girdikten sonra Erzincan emiri Mutaharten’in sevgi ve hediye gösterileriyle karşılanmıştır. 1393 tarihinde Mardin ve Diyarbakır’ı yağmalayan Timur, Karakoyunlu topraklarını yerle bir etmeye başlamıştı. Karakoyunlu hükümdarı olan Kara Yusuf, Muş Ovasında Timur’un karşısına çıkmak yerine ordusuyla birlikte sarp dağlara sığındı. Kara Yusuf, Timur’un Anadolu’yu terkinden sonra Erciş’i geri almıştır. 1399 yılında Hindistan seferini tamamlayan Timur, Anadolu’ya sefer düzenleme kararı alınca bütün devletler hazırlıklarını tamamlamaya başlamıştır. Timur’un ayak sesleri gelmeye başladığında Kara Yusuf, Van Gölü çevresinden ayrılarak Musul’a çekilmişti. Timur, Karabağ’a ulaştığında Emir Zade Rüstem’i Celayir Sultan’ı Ahmed’in komutasında bulunan Bağdat üzerine göndermiştir. Emir Zade Bağdat’ı ele geçirdiğinde Sultan Ahmed, Musul’da bulunan Kara Yusuf’a sığınmıştır. Emir Zade Rüstem Bağdat’tan ayrıldıktan sonra Sultan Ahmed ve Kara Yusuf Bağdat’ı geri almışlardır. Bu sıralarda Bingöl’de bulunan Timur, Sivas üzerine sefer hazırlıkları yapmaktadır. Çepeçevre sarılan Kara Yusuf ve Celayir hükümdarı Sultan Ahmed Suriye’de bulunan Memlüklerden umduklarını bulamayınca Osmanlı hükümdarı olan Yıldırım Bayezid’e sığınmak zorunda kalmışlardır. Fakat gidiş yolunda ayrılan Celayir hükümdarı Sultan Ahmed birlikleri Timur tarafından adeta kıyıma uğrayınca kalan birliklerle Osmanlıya sığınmıştır. Bu saldırının ardından ülkesine dönen Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf’ta Osmanlı birliklerine katılmak zorunda kalmıştır. 2 Timur, yanında bulunan Akkoyunlu Karayülük Osman Bey ve Erzincan emiri Mutaharten ile birlikte saldırıya geçerek Sivas’ı ele geçirmiştir. Sivas’ın ele geçirilmesinden sonra Timur ve Karayülük Osman Bey Malatya ve Elbistan üzerine saldırırken Mutaharten Erzincan’a geri dönmüştür. 1401 yılında I. Bayezid, yanında Kara Yusuf ve Sultan Ahmed ile birlikte Erzincan’a Mutaharten saldırmıştır. Erzincan ele geçirildikten sonra halkın isteğiyle Mutahharten’in hizmetine bırakılmıştır. Böylece Timur, Osmanlı topraklarına saldırmak için büyük bir fırsat kazanmıştır. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf’un kendisine teslimini yada öldürülmesini isteyen Timur, bunu bir savaş sebebi olarak öne sürmüştür. 1402 yılında Timur Kayseri üzerine saldırırken, Kara Yusuf karşı saldırı için Bağdat’a giderek müttefik kuvvetler toplamaya çalışmıştır. 28 Temmuz 1402 yılında Yıldırım Bayezid ile yaptığı Ankara Savaşı’nı kazanan Timur, torunları olan Ebu Bekir ve Rüstem’i Kara Yusuf üzerine göndermiştir. 1403 yılında Kara Yusuf’a saldıran Timur ordusu Kara Yusuf’un bütün çabalarına rağmen büyük bir galibiyet almıştır 1403. 3 Bir yıl kadar Şam’da hapsedilen Kara Yusuf ve yandaşları bırakıldıktan sonra Akkoyunlu Karayülük Osman Bey ile çarpışmış, Van ve Hakkari çevresindeki Türkmen beylerini toplamaya başlamıştır. Karakoyunlular güçlenmeye başladıkça Miran Şah’ın oğlu olan Ebu Bekir, Tebriz’den yola çıkarak Nahcivan’a kadar gelmiştir. Karakoyunlu Kara Yusuf ile çarpışan Ebu Bekir, 15 Ekim 1406 tarihinde aldığı yenilgiyle Tebriz’e kaçmıştır. 1407 yılında Tebriz’i ele geçiren Kara Yusuf, Sultaniye’ye kaçan Çağatay şehzadesi Ebu Bekir’in peşine düşmüştür. 13 Nisan 1408 yılında yapılan çarpışmayı Kara Yusuf tekrardan kazanmıştır. Alınan son galibiyetlerden sonra Karakoyunlu Kara Yusuf Bey, Azerbaycan’ı ele geçirirken Timurların üzerinde büyük bir baskı kurmuştur. 3 Bunlar yaşanırken Mardin, Akkoyunlu Karayülük Osman tarafından kuşatılmıştır. Mardin hükümdarı olan Melik Salih Artuki, Kara Yusuf’tan yardım istemiştir. Bitlis emiri Şemseddin ve diğer emirlerini toplayan Kara Yusuf, Diyarbakır üzerinden Mardin’e ulaşınca Akkoyunlu hükümdarını büyük bir yenilgiye uğratarak Mardin’e girmiştir. Mardin’e Ali’yi tayin eden Kara Yusuf, kızlarından birisiyle evlendirdiği Melik Salih’i Musul valisi olarak atamıştır. 1409 yılında Kara Yusuf, 300 yıllık bir devlet olan Artukluları tarihe gömmüştür. Anadolu’ya dönen Kara Yusuf, Erzincan’ı Mutaharten’in oğlu Şeyh Hasan’dan alarak kendi adamı Pir Ömer’e vermiştir. 30 Ağustos 1410 tarihinde beraber esir kaldığı Sultan Ahmed’in Tebriz’e girdiğini haber alan Kara Yusuf, Ahmed’i büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Fakat Bağdat seferi ile görevlendiği oğlu Şah Mehmed, Bağdat ve Irak’ı ele geçirdiği sırada Kara Yusuf diğer oğlu Pir Budak’ı halefi olarak göstermiştir. 2 Bu esnada Isfehan’ı kendisine merkez yapan Mirza İskender, Azerbaycan’ı ele geçirmek istiyordu. Bunu haber alan Kara Yusuf, Luristan yolu ile Nihavend’e gelen İskender’e doğru hareket geçmiştir. Fakat Kara Yusuf ordusunda baş gösteren bir salgın hastalık nedeniyle geri çekilirken İskender’de İsfehan’a doğru geri çekilmiştir. Karakoyunlular, Irak bölgesinde ilerlemeye devam ettikçe bu durumdan rahatsız olan Timurlu hükümdarı Şahruh Halil Sultan Azerbaycan’ı ele geçirme planları yapmaya başlamıştır. Fakat on bin kişilik ilk kuvvetlerini yola çıkardığında karşısına Fars hükümdarı Mirza İskender çıkmış ve gerisin geri dönmüştür. Bu saldırının ardından yüz bin kişilik bir ordu ile Herat’a hareket eden Şahruh Halil, İskender’i yendikten sonra Isfehan’ı yağmalamıştır 1414. Bu durumdan çekinen Kara Yusuf, Timurlu komutana haber göndererek Sultaniye’nin kendisine verilmesi şartıyla biat etmeye hazır olduğu bildirmiştir. Fakat Timurlu Şahı bu teklife karşılık Kara Yusuf’un bir oğlunu rehin istemiştir. Bu teklife hiddetlenen Kara Yusuf, Sultaniye’yi ele geçirmiştir 1415. 1416 yılında Akkoyunlu Karayülük Osman Bey Erzincan’a saldırmış ve Kara Yusuf’un gelişini öğrenince geri çekilmiştir. Bu kuşatmanın ardından Mardin’e saldıran Karayülük Osman, Suriye yönüne çekilirken Memlük topraklarında Kara Yusuf tarafından sıkıştırılmıştır. 1418 yılında Mercidabık’ta büyük bir yenilgi alan Akkoyunlu hükümdarı Haleb naibine sığınmak zorunda kalmıştır. 3 Kara Yusuf, 25 Ağustos 1420 tarihinde üzerine saldıran Çağatay hükümdarı Şahruh ile savaşmak için yola çıktığı esnada vefat etmiştir. Seferde ordusunun başında 13 Kasım 1420 tarihinde ölen Kara Yusuf’un naaşı Erciş’te ecdadının yanına defnedilmiştir. Kara Yusuf kuşkusuz dirayet sahibi ve kabiliyetli bir hükümdardı. Ölünceye kadar ordusunu ve topraklarını savunan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf devletin gerçek kurucusu sayılmaktadır. Komutanın ölümü devleti ve orduyu adeta parçalamıştır. 3 İskender Mirza 1420-1438 Kara Yusuf’un ölümünün ardından ülke saltanat mücadeleleriyle çalkalanmaya başlamıştır. Ölen hükümdarın dört bir yandaki oğulları saltanat savaşına tutuşmuşlardır. Yaşarken kendisinin yerine hükümdar ilan ettiği oğlu Pir Budak hükümdar hayattayken vefat etmişti 1418. Hükümdarın altı oğlundan tahta çıkması için Şah Mehmed, İskender Mirza, Ispend Isfehan, Cihan Şah ve Abu Said kalmıştır. Kardeşlerden Isfehan hükümdarlığını ilan ederken Şahruh Azerbaycan’ı ele geçirmiştir. 2 Kardeşlerden Ebu Said, Erzincan emiri olarak bulunduğu sırada indirilerek yerine Mutaherten’in oğlu Yar Ali geçirilmiştir. Bu dönemde Cihanşah, Bağdat’ta bulunan kardeşi Şah Mehmed’e sığınırken şehzadelerden İskender Mirza Mardin’e saldıran Akkoyunlu ordusunu 1421 yılında büyük bir bozguna uğratmıştır. 3 Yenilgi haberini çabuk alan Çağataylı Şahruh, büyük bir orduyla Aras’ı geçerek Isfehan ve İskender Mirza’nın yönettiği Karakoyunlu birlikleriyle savaşa tutuşmuştur. Bütün çabalarına rağmen iki gün süren kanlı çatışmaları atlatamayan Karakoyunlu ordusu, büyük bir yenilgi almıştır 28-29 Temmuz 1421. Bu yenilginin ardından Musul ve Mardin’e çekilen Isfehan ve İskender Mirza toparlanmaya çalışırken Şahruh Azerbaycan’ı eski sahiplerine bırakarak Horasan’a çekilmiştir. Şahruh çekildikten sonra Tebriz’i ele geçiren Isfehan, şehri ve ardından Azerbaycan’ı kardeşi İskender Mirza’ya kaptırmıştır. 3 Devletin yeni hükümdarı olan İskender Mirza ilk olarak Şahruh’un aldığı Bitlis, Van ve Hakkari’yi ele geçirmiştir. 1427-1428 yıllarında Sirvan seferi esnasında Sultaniye’ye saldıran İskender Mirza, Şahruh’un valisini esir alarak kendi şehrine geri dönmüştür. Bütün bunlar yaşanırken Çagatay hükümdarı Şahruh, Azerbaycan üzerine sefer düzenleme kararı almıştır. 17 Eylül 1429 tarihinde Karakoyunlu ve Şahruh orduları kanlı bir çarpışma yapmış ve Karakoyunlu birlikleri savaştan yenik ayrılmışlardır. Kışı Karabağ’da geçiren Şahruh, Azerbaycan’ı Kara Yusuf’un en küçük oğlu Ebu Said’e vererek baharda ülkesine geri dönmüştür. Fakat 1431 yılında Azerbaycan’a gelen İskender Mirza kardeşini öldürterek hükümdar tahtına tekrar oturmuştur. Bu esnada Akkoyunlu Karayülük Osman Bey, Erzurum’u ele geçirmiş ve kardeşine sığınan Kara Yusuf’un oğlu Isfehan ise kardeşi Mehmed’i öldürerek Bağdat’ı ele geçirmiştir 1433. 3 Karakoyunlu coğrafyasında bunlar yaşanırken 1435 yılında Şahruh, üçüncü Azerbaycan seferine çıkmıştır. Rey’e gelen Şahruh’a bazı Karakoyunlu emirleri ve İskender Mirza’nın amcaoğlu olan Gazan Han hizmetlerini ve itaatlerini sunmuşlardır. Şahruh’un gelişini kendileri için fırsat gören Van’da bulunan Cihanşah ve Bağdat hükümdarı Isfehan, Şahruh’a biat ettiklerini açıklamışlardır. Şahruh’un büyük ordusu karşısında direnemeyeceğini anlayan İskender Mirza, Erzurum’a çekilirken Şahruh’un emriyle onu takip eden Akkoyunlu ordusu ile karşılaştı. İki taraf arasında yaşanan savaşta İskender Mirza, Karayülük Osman’ı büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Akkoyunlu hükümdarı, Karayülük Osman Bey savaşta yaralandıktan sonra Erzurum’da hayatını kaybetmiştir. Erzurum’u ele geçiren İskender Mirza, kendisini takip etmekte olan Şahruh’un oğlu Mirza Muhammed’in gelişini öğrenince Osmanlı topraklarına sığınmıştır. Fakat burada pek dostane karşılanmayan İskender Mirza, II. Murad’ın gönderdiği orduyu duyunca Harput-Erzincan-Tercan üzerinden Tebriz’e dönmüştür. Şehre dönerken kardeşi Cihanşah ile karşılaşan İskender Mirza, emirlerinin ihaneti uğrayarak sığındığı kalede oğlu Şah-Kubad tarafından öldürüldü 21 Nisan 1438. Dışta Şahruh gibi büyük bir düşmanla ve içte kardeşleriyle savaşan İskender Mirza, büyük Çağatay ordularına karşı gösterdiği cesur savaşlarla adını tarihe yazdırmayı başarmıştır. 3 Cihan Şah 1439-1467 Babası İskender Mirza’yı öldüren Şah-Kubad kendisini hükümdar ilan etmiştir. Fakat kaleyi kuşatmış olan Cihanşah, babasını öldüren Kubad’ı kaleden çıkartarak idam etmiştir. Böylece Karakoyunlu tahtına Cihanşah oturmuştur. 2 Tahta çıktıktan bir yıl sonra Gürcistan seferine çıkan Cihanşah, Tiflis’i ele geçirdikten sonra 1440 yılında Tebriz’e geri dönmüştür. 12 yıl yönettiği Bağdat’ın kardeşi Isfehan’ın ölümünden sonra boş kaldığını öğrenen Cihanşah, 12 aylık bir kuşatmanın ardından 9 Haziran 1446 tarihinde kente girmiştir. Kentin yönetimini oğlu Mehmed Mirza’ya bırakan Cihanşah Tebriz’e geri dönmüştür. 1447 yılında Şahruh hayatını kaybedince bölgenin hakimi olan Cihanşah, komutanlarından Ali Şükrü Bey ve İsfendiyar Bey’i göndererek Sultaniye ve Kazvin şehirlerini hakimiyeti altına almıştır. 1447 yılında ise komutanlığını kendisinin yaptığı orduyla Isfehan’ı ele geçirmiştir. 3 Büyük düşmanın ölümünden sonra Akkoyunlularla sürdürülen amansız savaşlar 1452 yılına kadar artarak devam etmiştir. Son çarpışmada Akkoyunlu hükümdarı Cihangir, Karakoyunlu hakimiyetine tanıdığında çatışmalar kısa bir süreliğine de olsa durmuştu. Batıyı kontrol altına alan Cihanşah, doğuya dönerek Fars vilayetlerin üzerine seferlere başlamıştı. Fakat Akkoyunlu tahtına oturan Uzun Hasan her geçen gün daha da güçleniyordu. Uzun Hasan tarafından tahttan indirilen Cihangir, Cihanşah’tan yardım isteyince Karakoyunlu ordusu yardımına gönderilmiştir. Mardin yakınlarında karşılaşan Uzun Hasan ve Karakoyunlu birlikleri arasında yapılan savaşı Uzun Hasan kazanmıştır 1457. 3 Horasan seferi esnasında Tebriz’de isyan çıkaran oğlu Hasan Ali’yi durduran Cihanşah, kendisine isyan eden oğlu Pir Budak’ı yakalatarak öldürtmüştür 1466. Akkoyunluların güçlenmesini engellemek için büyük bir ordu toplayan Cihanşah, 16 Mayıs 1466 tarihinde Van Gölü havzasına ilerlemiştir. Bu sırada Uzun Hasan, Cihanşah’ın topraklarına atlı ile saldırmaktaydı. Fakat Cihanşah’ın seferini haber aldığı için sarp geçitlere tuzaklar kurdurmuştu. İki taraf arasında elçiler gidip gelmiş; fakat Cihanşah çok ağır şartlar Uzun Hasan’ın itaati koşmuştur. Kışın bastırması üzerine Cihanşah ve ordusu kışlağa çekilmek zorunda kalmıştır. Ordusu Van, Erciş ve Aras’ta kışlarken kendisi Pasinler’e doğru yola çıkmıştır. Fakat Cihanşah ve yakınındakiler yolda Uzun Hasan birlikleri tarafından baskına uğrayarak öldürülmüşlerdir 11 Kasım 1467. Cihanşah döneminde en geniş sınırlarına ulaşan Karakoyunlu Devleti, o’nun ölümünün ardından yükseliş devrini tamamlayarak dağılma dönemine girmiştir. 3 Hasan Ali 1467-1468 Hatırlayacağınız üzere Cihanşah hayattayken oğullarında Hasan Ali ve Pir Budak isyan etmiş ve Pir Budak öldürülürken oğlu Hasan Ali Maku kalesine hapsedilmiştir. Babasının ölümünden sonra Maku kalesinden çıkarılan Hasan Ali devletin yeni hükümdarı olmuştur. Fakat İskender Mirza’nın oğlu Hüseyin Ali bu hükümdarlığı kabul etmeyerek Tebriz’de hükümdarlığını ilan etmiştir. Hüseyin Ali’nin bu isyanından sonra Cihanşah’ın eşi Can Begim, Kardeşi Kasım Bey komutasındaki askerleri Tebriz’e göndermiştir. Hüseyin Ali’yi öldüren Kasım Bey, Tebriz’i hazinelerle birlikte Cihanşah’ın oğlu hükümdar Hasan Ali’ye teslim etmiştir. Hasan Ali tahta geçtikten sonra ezeli düşmanı Akkoyunlu Uzun Hasan üzerine sefer hazırlıklarına başlamıştı. Aldığı kararları zararlı olarak görülen düşük devlet adamlarıyla paylaşan Hasan Ali, babasının eşi Can Begim ve oğullarını öldürtünce halkın ve devlet adamlarının iyice düşmanlığını kazanmıştır. Bu düşmanlık ve hoşnutsuzluk ile Uzun Hasan’ın karşısında çıkan Karakoyunlu ordusu adeta kıyıma uğramıştır. 3 Uzun Hasan’dan kaçan Hasan Ali, önce Karamanlı boyuna ve oradan da Azerbaycan sınırına ulaşan Maveraünnehir ve Horasan hükümdarı olan Ebu Said’e sığınmıştır. Ebu Said Uzun Hasan tarafından öldürüldükten sonra kaçmaya devam eden Hasan Ali, 1469 Nisanında Akkoyunlular tarafından yakalanmak üzereyken intihar etmiştir. Hasan Ali öldükten sonra Karakoyunlu Devleti yıkılmıştır. Her ne kadar Cihanşah’ın Uzun Hasan tarafından gözlerine mil çekilen oğlu Ebu Yusuf Fars’ta tutunmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştır. Akkoyunlu Devleti ezeli düşmanı ve aynı soydan Türkmen olan Karakoyunlu Devletini yıkmayı başarmıştır. Kaynaklar İlginizi çekebilecek diğer olaylar En Yeniler geri ileri 1. Listedesiniz geri ileri Biyografiler Heinrich Himmler CV BİYOGRAFİ Sokrates CV BİYOGRAFİ Barış Manço CV BİYOGRAFİ Van Gogh CV BİYOGRAFİ II. Abdülhamid CV BİYOGRAFİ Kanuni Sultan Süleyman CV BİYOGRAFİ Mahatma Gandhi CV BİYOGRAFİ İbni Sina CV BİYOGRAFİ Jean-Jacques Rousseau CV BİYOGRAFİ Ömer Hayyam CV BİYOGRAFİ Sabiha Gökçen CV BİYOGRAFİ Yılmaz Güney CV BİYOGRAFİ Karl Marx CV BİYOGRAFİ Fatih Sultan Mehmet CV BİYOGRAFİ Niccolò Machiavelli CV BİYOGRAFİ Tek Aşklı Çok Eşli İmparator Cengiz Han Cengiz Han yeryüzünde oğulları ve milleti için ne arzu ettiyse oldu. Fakat isteklerini hep savaşarak aldı. Çünkü başka yöntem bilmiyordu. İstemediği şeyi ve ne işe yarayacağını bilmediklerini ise imha ederdi. Harold LAMB 2007205 Cengiz Han’ı konu edinen her yazı barbar ya da kahraman ikilemine değinmeden geçmez. Cengiz Han’ın bu sıfatlardan hangisini hak ettiği sorunu henüz çözüme bağlanmış görünmüyor. Yazarların tutumuna göre kahraman ya da barbar olarak anılıyor. Türk tarihçileri açısından ise bir de etnik kökeni sorunu var. Kimi popüler tarih yazarları, romancılar Cengiz Han şahsında muazzam bir savaşçı, mucizeler gerçekleştirmiş bir imparator imgesi yaratarak Moğol değil ancak bir Türk olabileceğinde ısrar ederler. Akademik çevrelerden de destek bulurlar. Cengiz Han’ın aşk hayatını ele alacağımız bu yazıda ideolojik, ırkçı yönü ağır basan yaklaşımları bir kenara bırakacağız. Yakın tarihli bir çalışma, Türkler arasında Cengiz adının yaygınlığından hareketle onun bir kahraman olarak algılandığından sözeder. Böylesi bir algının geçerliliğini öne sürmek mümkün ancak anlamak aynı oranda kolay değil. Yaklaşık 800 yıl önce Moğolistan’dan bir kabile başkanı olarak yola çıkıp geçtiği yerlerde taş üstüne taş bırakmayacak biçimde yağma ve tahribata girişmiş bir ordu yaratan Cengiz Han, önüne çıkan bütün Türk devletlerini de yerle bir eder. Anadolu’yu yurt edinmiş, çeşitli beylikleri birleştirerek Anadolu Selçuklu Devletinin kurulmasında temel desteği sağlamış olan Oğuz-Türkmenler, Moğol ordusunun en acımasız katliamından kurtulamaz. Bu denli acımasız bir ordunun hışmına uğramış bir halkın torunlarının Cengiz ismini benimsemeleri açıklanmaya muhtaç bir durum. Bilmem ki, tarihsel bellek yitimi demek ne derece açıklayıcı olabilir! Ordinaryüs ünvanı taşıyan bir profesörümüz bütün varlığını adeta Cengiz Han’ın türk olduğunu, moğolcayı imparatorluk gereği konuştuğunu esas, ana dilinin türkçe olduğu gibi iddiaları kanıtlamaya adamıştır. Bakınız Cengiz Han’ın oğlu Ogeday’a ilişkin şöyle bir hikaye, dönemin tarihçilerinden günümüze kadar ulaşagelmiştir. Budist rahiplerinden biri Ogeday’a gelerek babasını rüyasında gördüğünü ve kendisi aracılığıyla bazı mesajlar gönderdiğini söyler. Rahipten kuşkulanan Ogeday, moğolca bilip bilmediğini sorar. Moğolca bilmiyordur. Rüyasında Cengiz Han’ın tercüman kullanıp kullanmadığı sorusunu da hayı yanıtını alınca, babasının moğolca dışında başka bir dil bilmediği gerekçesiyle rahibin öldürülmesini emreder. Cengiz Han’ı türk göstermeye çalışanlar bu anlatılanları görmezlikten gelirler. Tarihi, bir arzu nesnesi haline getirince belgelerin hiçbir önemi kalmıyor. Bozkırın Töresi Çeşitli Avrupa uluslarında da olmakla birlikte daha çok Asya halkları arasında paylaşılmayan bir bozkurt mitosu vardır. Yer yer geyik, keçi gibi hayvanlarla değiştirilsede birçok halk bunlardan birinden türedikleri inancını sürdürürler. Moğolların Gizli Tarihi’de bozkurt mitosuyla açılır. “Cengiz Han’ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir boz kurt idi, eşi beyaz bir geyik idi. Onlar denizi geçerek geldiler. Onan nehrinin menbaı ile Burhan-haldun dağı civarına yerleştiklerinde, Bataçihan adlı bir oğulları oldu.” Moğolların Gizli Tarihi, s. 3, Bundan sonra MGT olarak geçecek. Bozkır halklarının şiddete dayalı bir yaşama biçimi vardır. Güçlü bir lider etrafında toplanan kabileler bileklerinin gücüne, atlarının hızına, kılıçlarının keskinliğine, oklarının şaşmazlığına güvenerek ya da bunlara bağlı olarak sürekli bir çatışma içerisinde yaşarlar. Uzun süreli siyasi birliklerden uzak, savaş ve talan ekonomisi onları ayakta tutar. Cengiz Han’ın babası da küçük bir kabile şefidir. Doğanı ile birlikte nehir kenarında ava çıktığı bir gün Merkit kabilesine mensup birinin karısıyla obasına gittiğini görür. Yesügey Batur, ilk görüşte gelinin güzelliğine vurulur. Bozkır geleneğine göre bir erkek beğendiği bir kadını neye mal olursa olsun mutlaka elde etmelidir. Yesügey derhal atını obasına sürüp kardeşlerini yanına alarak Hoelun’u kaçırır. Sonradan Cengiz Han adını alacak olan Timuçin’in 1155? 1167?-1227 annesi Hoelun’dur. Sırasıyla Kasar, Kaçiun, Temüge adlı üç oğlan, Temülün adlı bir de kız doğacaktır. Yesügey Batur’un bu son evliliği olmaz. Başka evlilikleri olur, yeni çocukları doğar. Timuçin büyük oğul olmanın avantajlarını yaşasa da annesinin gelin gelme koşulları göz önünde bulundurulduğunda çeşitli dedikodulara maruz kalır. Üvey annesi ve üvey kardeşlerinin gözünde o bir “Merkit Sonradan yazılacak olan tarih kitaplarına göre de avucunda bir kan pıhtısıyla doğmuş olması onun hanlığının bir göstergesidir. 7-8 yaşına kadar Timuçin’in yaşamında olağan üstü bir olaya rastlanmaz. Bu yaşlarında babası nişanlamaya karar verir. Bir gelin bulmak üzere oğlunu dayılarının kabilesine götürür. Yolda karşılaştığı Dey Seçen, Yesügey’i ikna ederek kendi kızını gelin olarak önerir. Timuçin, Börte Çine ile nişanlanır. Gelenek gereği, Yesügey oğlunu nişanlısının yanında bırakarak obasına döner. Ne yazık ki, Yesügey yolda, daha önce yağmaladığı bir Tatar kabilesi tarafından zehirlenecek obasına vardıktan bir süre sonrada ölecektir. Yesügey’in vasiyeti gereği Timuçin baba ocağına geri döner. Yaşam eskisi gibi devam etmez. Saygının güce yöneldiği bir toplumda Yesügey’in şefliği çabuk unutulup ailesi dışlanır. İlkbaharla birlikte Timuçin’in ailesinin atlarına da el konarak bütün kabile göç eder. Geride balık avlayarak, bitki kökleri toplayarak hayatta kalmaya çalışan yedi küçük çocuk ve iki kadın kalır. “Mahir bir kadın olan Ho’elun-ucin Küçük çocuklarını büyüttü. Takkesini sıkıca giyerek, Eteklerini kısaltıp beline bağlayarak, Onan nehri boyunca bir aşağı bir yukarı koştu, Yabani armut ve moyilho meyvesi toplayarak Gece gündüz çocuklarını besledi. Cesur Ucin ana, Aziz çocuklarını terbiye etti. Eline selvi ağacından bir değnek alarak, Sudun ve çiçigina kökleri kazarak onları besledi.”MGT. s. 24-25 Bu denli zor yaşam koşullarının yarattığı gerginliğin de etkisiyle ailede çatışmalar başlar. Üvey kardeşler birbirlerine düşerler. Tartışma büyür, kavgaya dönüşür. Annelerinin arabuluculuğu, olayı yatıştırmaya yetmez. Gizli Tarihte yazılanlara bakılacak olursa kavga Belgütay’ın avladığı balığı paylaşmak istememesinden doğar. Timuçin ve Kasar oklarını gerip üvey kardeşlerini öldürürler. Daha sonra Tayciutların bu cinayeti bahane ederek Timuçin’i esir istemelerini yorumlayan kimi tarihçiler kardeşler arasındaki esas fikir ayrılığının, Tayciutlarla işbirliğine hazır olan Belgütay’ın Timuçin’in savaş isteğine karşı gelmesi olarak saptarlar. Bu cinayetten sonra Timuçin için savaşmaktan başka bir yol kalmayacaktır. Tayciutlar’ın saldırısından canını zor kurtaran Timuçin ormana kaçıp saklanır. Tehlikenin geçtiğini sanıp bir hafta on gün sonra çıktığında gözcüler tarafından yakalanarak esir alınır. Sırtına bukağı vurularak esaret altına alınır. Epeyce sıkıntılı bir dönem sonunda bir ziyafet esnasında kaçmayı başarır. Kardeşlerine kavuşan Timuçin artık muhitinde bir kahraman olarak karşılanır. Tek hedefi acılarını acıyla ödetmek, kendi talan ekibini kurarak bozkır yasalarını uygulamak olur. Yaşamak için güçlü olmak, güçsüzü talan etmektir. Gerisi kendi destanını yazacağı yaşam çizgisini sürdürmesine bağlıdır. Bozkır töresi içerisinde henüz çocuk yaşta bir ölümlünün başına gelebilecek en tepeden en dibe bütün trajedileri yaşamış olan Timuçin, kendi kaderini çizmek durumundadır. Kısa bir toparlanma anından sonra yaşamını bıraktığı yerden sürdürmeye karar verir. İlk iş olarak ilk göz ağrısı Börte Çine’ye kavuşmak ister. Çetesini, etrafında toparlayabildiği kadarıyla talan ehline ulaştığında gidip Börte Çine’yi alır. Timuçin’in mutluluğu ve başarısı pek kısa sürer. Bir gece obası basılır malı yağma edilip Börte Çine kaçırılır. Timuçin canını zor kurtarır. İlk göz ağrısıs Börte’yi bırakıp don köynek atına atlayıp kaçar. Her şey yeniden başa döner. Timuçin yapayalnız kalır. İmdadına Camuka yetişir. Bu süreçte Camuka en yakın dostu, kan kardeşidir. Birlikte bölgelerinde bir süre için yenilmez bir birlik oluştururlar. Yapılan ani bir baskınla Timuçin Börte Çine’sine kavuşur. Ne var ki bir süre sonra Camuka’yla Timuçin’in arası açılır. Ortaklık biter ama Camuka ekibiyle birlikte eriyip ölümüne koşarken Timuçin, han ünvanını elde edecek bir Cengiz Han olma yoluna girecektir. Elde ettiği kudret ilk çocuğunun “ olma dedikodusunu bile unutturur. Zira Cengiz Han, döneminde bilinen dünyanın yaklaşık üçte ikisine hükmeden ordusuyla orman yasalarını adıyla anılan “kanun” hükmüne bağlayıp tahribatı, talanı, imhayı hukuk edinecektir. Çünkü yaşadıklarından öğrendiği bunlardır. Cengiz Han Efsanesi Timuçin’in Cengiz Han ünvanını alması daha doğrusu han olma yoluna girmesi ailesi ile birlikte uğradığı bir saldırı anına denk düşer. Bu saldırı Cengiz Han için trajik bir kopuşa denk düşer. Belkide bir kabile şefi olarak yaşamını sürdürecek olan Timuçin, karısı Börti Çine’yi Merkitler’in elinden kurtarmak için kurduğu ittifaklar onu bir dünya imparatoruna dönüştürecektir. Çeşitli araştırmacılar bu olayı Truva savaşının başlangıcına benzetirler. Kral Agememnon’un eşi Helena’yı kaçıran Paris, 10 yıl sürecek Truva savaşının çıkmasına neden olur. Bütün Yunan site devletlerinin desteğini alan Agememnon, derlediği donanmayla Truva’ya saldırır. Cengiz Han’la benzerlik buraya kadar sürer. Zira Truva savaşı hem kent hem de katılanlar için büyük yıkımlara neden olmuşken Cengiz Han ömür boyu sürecek bir zafer elde etmiştir. Bir yıla yakın bir dönem sonunda Cengiz Han, Börte’sine kavuşur. Burada bir kader benzerliğinden de söz etmek gerekir. Börte Çine’nin büyük oğlu Cuci, ömrü buyunca babasının da yaşadığı bir sıkıntıyı taşır. Cuci’nin Cengiz Han’ın oğlu olmadığı, Börte’nin esirken hamile kaldığı yönündeki kanaat kabile üyeleri arasında bir fısıltı halinde de olsa kulaktan kulağa dolaşır. Gerçi Cengiz bu konuyu ömrü boyunca hiç açmaz, Cuci’yi en büyük oğlu olarak daima destekler. Kardeşleri ise her fırsatta Cuci’nin nesebine ilişkin bu kuşkularını dile getirmekten geri durmazlar. Bu konuya ilerde tekrar döneceğiz. Şimdi tekrar Börte’yi geri almak için giriştiği toparlanma mücadelesinin hkayesine dönelim. Cengiz Han, dostu Camuka’ya şu mesajı gönderir “Üç Merkit’linin yağmasına uğrayıp Yatağım boş kaldı. Biz aynı nesilden değil miyiz? Öcümüzü nasıl alalım? Göğsümün yarısı parçalandı. Biz bir ciğerden olan akraba değil miyiz? Öcümüzü nasıl alalım?”MGT s. 44 Deyim yerindeyse eğer Timuçin’i delirten durum budur. Bardağı taşıran son damla akmıştır. Bütün ittifak olanaklarını kullanan Timuçin artık vicdanındanda sıyrılır. Börte Çine için kınından çekilen kılıç bir daha asla kınına girmez. Binlerce kilometre karelik alan, çekilen bu kılıcın gazabına uğrayacaktır. Çin’in elegeçirilmesinden sonra nicedir çöküşe geçmiş İslam aleminin mezhep boğazlaşmaları Moğol istilası karşısında tuzla buz olacak, göçebe Oğuz-Türkmen tabanına oturan Selçuklu kabile devletleri boy savaşlarını, hanedan katliamlarını unutup başından beri önemsemedikleri Moğol imparatoru karşısında işbirliği telaşına girişeceklerdir. İslam dünyasındaki hilafet enflasyonuna son veren Moğollar, yürüttükleri istila karşısında tek direniş gücü olarak Oğuz-Türkmenleri bulurlar. Ancak bu direnişte pek başarılı olmaz. Anadolu’yu kan gölüne dönüştüren 1243 yılında Köse Dağ savaşından sonra Selçuklu hanedanlarının dayandığı Pers ulemaları Moğol hükümdarlarıyla gerçekleştirdikleri işbirliği görece bir istikrar sağlar. Ne var ki, bu istikrar Anadolu halklarının son derece ağır vergi yükü altında ezilmeleri pahasına olur. Cengiz Han’ın yukarıdaki çağrısına Camuka’nın cevabı şöyledir “Yatağının boş kaldığını öğrenince, Kalbim sızladı. Göğsünün yarısının parçalandığını duyunca, Ciğerim yandı. Öcümüzü alarak Uduyit ve Uvas Merkitler’i yok edelim, Ucin-börtemizi kurtaralım İntikamımızı alarak Bütün Ha’at Merkit’leri ezelim.” Camuka, Cengiz Han’ın çağrısına olumlu cevap vermekle yetinmez. Tuğrul Han’ada haberci salarak asker ister. Böylece kısa sürede Cengiz Han etrafında binlerce savaşçı on bin kişiden oluşan üç tümen toplanmış olur. Her iki liderede teşekkürlerini bildirir. “Han babam ve dostum Camuha’dan arkadaş gibi yardım gördüm, Gök ve yerin yardımıyla kuvvetim artı, Güçlü tanrıdan nam aldım. Anamız Etugen’in yardımıyla buraya geldik, Erkekçe intikamla Merkit halkının Sinesini boş kıldık, Ciğerlerini barçaladık. Yataklarını boş kıldık, Nesillerini yok ettik, Kalanlarını da yağma ettik.” MGT, s. 51 Yukarıda da söylendiği gibi Cengiz Han, ailesine kavuşmanın yanı sıra haklı bir davayı üstünlükle kazanmış bir savaşçı olarak bir çok kabilenin de akınına uğrar. Tuğrul Han’ı vasi seçip ona Han baba’ demesi, Camuka ile bilikte liderliği paylaşması kısa sürede Türk ve Moğol kabilelerini etrafında toplamasına neden olur. Artık Cengiz Han için yükseliş dönemi başlar. Bir buçuk yıl süren Camuka ile kurduğu işbirliği bölgenin en güçlü ordusuna sahip iki lider yaratır. Ancak aralarındaki fikir ayrılıklarıda belirmeye başlar. Bir ilkbahar mevsimi kışladıkları ordugahtan göçü yüklediklerinde Camuka şu öneride bulunur “Dostum, dostum Temucin! Dağın yamacına konalım, At çobanlarımız Çadırlara girsinler. Dere boyuna konalım, Koyun çobanlarımız ve kuzu çobanlarımız Karınlarını doyusunlar.” Bu sözlere bir anlam veremeyen Cengiz Han geri dönüp Hoelün anaya danışır. Hoelun’dan önce davranan Börte Çine; “Dostumuz Camuha sebatsız bir kimse olarak tanınmıştır. Şimdi bizim aramızda onun canı sıkılıyor. Dostumuz Camuha söylediği sözlerle bizi kastetmiştir. Biz durmayalım, bilakis büsübütün ayrılarak bütün gece devam edelim, en iyisi budur.” MGT, Börte Çine’nin fikrini kabul eden Cengiz Han yola devam eder. Geçtiği yol boyunca irili ufaklı bir çok kabile Cengiz’in hanlığı etrafında birleşmek istediklerini antlarla ifade ederler. “Biz seni han yapmak istiyoruz. Temuçin, sen Han olursan, biz Düşmanlara karşı öncü olarak yürürüz, Onların en güzel Kadın ve kızlarını, Saraylarını, devlet ve milletlerini, Güzel yanaklı kadın ve kızlarını, Güzel bacaklı beygirlerini Dört nala koşturarak sana getiririz. Bozkır avlarının Gövdesini, toptan sana getiririz. Dağ avlarının Butlarını, toptan sana getiririz! Savaş günlerinde Emirlerine itaat etmezsek, Bizi mal ve mülkümüzden, Kadın ve eşlerimizden Ayırarak, Kara kafalarımızı Yer üzerine fırlat. Sulh günlerinde İttifakı bozarsak Bizi kendi adamlarımızdan, Kadın ve çocuklarımızdan Ayırarak, Sahipsiz memlekete sür!”MGT, Cengiz Han’ın, “Gölgemden başka dostum yokken/Bana gölge oldunuz/Gönlümü teskin ettiniz/Sizi unutmayacağım!” yanıtı karşısında Tuğtul Han’a elçiler gönderilerek onayı alınır. Tuğrul Han’ın, “Oğlum Temucin’i han yapmanız pek doğrudur. Siz Moğollar nasıl Hansız kalabilirdiniz?” teşvikiyle Cengiz’in hanlığı resmiyet kazanır. Fakat Camuka engeli henüz aşılmamıştır. Aşılması için de uzunca bir süre karşılıklı savaşlar, tarafların geçici üstünlükleri sürecektir. Cengiz Han’a düşmanlık duyan çeşitli topluluklar, şefler Camuka’ya sığınıp aralarındaki savaşı kışkırtacaklardır. Kimi Sovyet tarihçileri Cengiz Han ile Camuka arasındaki mücadeleyi kişisel hırslara bağlamak istemezler. Siyasal ve toplumsal bir tabana oturtmak isterler. Camuka’nın daha yenilikçi bir lider olduğunu, geleneksel yaşama biçimi yerine demokratik ve yerleşik bir yaşam önerdiğini buna karşılık Cengiz Han’ın ise süregelen bozkır yaşamını devam ettirmeye çalışan, fethe dayalı askeri bir toplum kurma peşinde olduğunu öne sürerler. Zafer cengiz han’ın olacaktır. Kısmi başarılarla, dönem dönem yenilgilerle süren savaşların sonunda Camuka kendi adamları tarafından ihanete uğrayarak Cengiz Han’a teslim edilir. Cengiz Han’ın ilk yaptığı iş, Camuka’ya ihanet etmiş olan adamlarını “Öz hanlarına ihenet edenler, bütün nesilleriyle yok edilsinler!” buyruğunu verip gözleri önünde idam ettirmek olur. Çocukluk, gençlik günlerinde yardımlarıyla hayatta kalmasını sağlayan eski dostuna yaptığı iyilikleri hatırlatarak bağışlamak ister. “Bugün ikimiz yine yüzleştik, gel dost olalım! Arabanın iki okundan biri olalım, diye sözleşmiş iken, Kenarda kaldım diye düşündün. Şimdi birleşir ve dost olursak, Unutulmuşları hatırlatırız, Uyumuş isek uyandırırız. Benden ayrılıp gittin ise de, Bana yaptığın iyilik çoktur Ölümle dolu savaş gününde Sen acı duydun kalbin sızladı Benden ayrılıp kaldı isen de Karşı karşıya ölüm gününde Ciğerin yandı kalbin sızladı.” Bu övgü dolu sözlere uzun uzun karşılık veren Camuka, Tanrının Cengiz Han’a güç verdiğini, kendisinin ise ihanete uğrayıp yenildiğini kabül edip son bir ricada bulunur “Dostum iltifat edip Beni çabuk öldürtsen, Dostunun kalbini sen, Böylece teskin etsen. Lütfun oluk da beni, öldürteceksen hanım, Senden ricam odur ki, akmasın aman kanım. Artık öldükten sonra, Benim ölüm orada, Yüksek kayalıklarda, uzun zaman içinde, Nesilden nesillere, Koruyucun da olur, Sana duacı olur!” MGT, s. 132-133 Camuka’nın son isteğini yerien getiren Cengiz Han, kanını akıtmadan öldürülmesini, iyi bir şekilde de defnedilmesini emreder. Cengiz Han’ın Son Seferi Cengiz Han’ın yükselişi sosyalbilimciler için hala bilinmezliğini korumakta. Sovyet tarihçilerinin çözümlemelerine burun kıvıranlar için durum bir muamma hala. Türk tarihçileri için daha karmaşık bir problem. Esas sorun Cengiz Han’ın bir Türk olduğunu ispat edecek olgulara ulaşmak. Bu konuda akla ziyan manüplasyonlar denenmiş durumda. Moğol diye bir ırkın yokluğundan tutunda Cengiz’in ya anası ya da babasının Türk olduğuna ilişkin her türlü var sayım denenmiş durumda. Sözde Türk tarihçileri için ırk göstergesi her şey olabiliyor! Sabit bir referans yok. Bir bakarsınız ana önemlidir bir bakarsınız baba soyu öne çıkar. Bir bakarsınız kahramanca bir davranış Türklüğüne kanıttır bir bakarsınız kaypaklık soyunu sürdürmek için en asil girişimdir. Cengiz Han için de sarı ırktan olması Türk olmasına engel değildir. Anası ya da babası bir biçimde Türk kanı taşıyordur. Türkler’ için zaten Türklük, ideolojik bir akçedir. En ırkçısı soyunu islamla başlatırken bir bakarsınız en dincisi şamanisttir, pagandır. Türklüğü islamın kılıcı olarak görenler için Cengiz Han önemsiz bir kazadır. Nitekim 100-150 yıl sonrada olsa torunlarının başında olduğu imparatorluklar Altın Ordu ve İlhanlılar islamı kabül etmişlerdir. Artık bundan önce yaptıkları kolaylıkla unutulabilir. Cengiz Han 56 yaşındayken 250 000 savaşçıdan oluşan ordusunun başında, çocuklarının kumandasında Tibet’ten Hazar Denizine kadar 3000 km uzunluğundaki çölden, yalçın dağlardan geçit vermez ormanlardan oluşan mesafeyi katetmek nasıl bir hırsın sonucudur, tahmin etmek güç. Aslında tarihçiler, Cengiz Han’ın bu son büyük seferinin nedenleri üzerinde pek durmazlar. Savaşın fitilini ateşleyen olay Harzemşahlar’ın ticaret anlaşmalarını bozmalarıdır. “Karakurum’dan gelen yüzlerce tacirlik bir kervan, Şah’a ait mustahkem hudutlardan Otrar valisi İnalcık isminde biri tarafından zapt edildi. İnalcık efendisine kervanı, içinde hafiyeler olduğu için –ki bu çok muhtemeldir- zapt ettiğini söyledi. Muhammed Şah, çok düşünmeden valiye tacirlerin öldürülmesi emrini verdi ve sonuç olarak hepsi idam edildi.” Lamb, 2007114. Büyük sefer öncesi, olgunluk ve barışçı döneminde Cengiz Han ticaretle ilgilenir. Tebası olan Müslüman tacirleri, İslam ülkesinden çeşitli mallar ve özellikle silah temini konusunda teşvik eder. Harezm Şahı’na bir elçi gönderip ticaret antlaşması önerir. İşte bozulacak olan bu antlaşmadır. Çünkü, böylesi bir antlaşmadan hoşnut olmayan başka bir güç vardır; Bağdat merkezli Abbasi halifeliği. Hoşnutsuzluğun nedenlerini anlamak için biraz geriye bakıp Abbasi-Türk ilişkisini anımsamak gerekiyor. Abbasiler siyasi nüfuzlarını Büyük Selçuklulara kaptırdıktan sonra bunu tekrar elde etmek için her türlü yolu denerler. Görünürde diplomatik jestler yaşanırken alttan alta her türlü entirika denenir. Bu konuya ayrılmış bir yazımdan aşağıdaki uzun alıntıyı yapmama izin verin. Abbasi-Türk Çatışması “Oğuz Yabgusundan kaçan Selçuk Bey ve adamları Karahanlılar ve Gazneliler arasında sıkışıp Sasanilere sığınırlar. Selçuk Bey ve adamları, bu üç Müslüman ve iki Türk devletinin talanından kurtulmak için siyasi olarak İslam dinini seçerler. Ustalıklı bir diplomasi ve askeri güçle 1040 Dandanakan savaşından sonra hızla bir dünya devleti olmaya başlarlar. Kısa sürede bölgede etkili bir güç haline gelen Selçuklu devleti, Tuğrul ve Çağrı Beylerin yönetiminde, saltanat kavgası güden amcazadelerini de Kutalmış, İbrahim Yınal vd. bertaraf ettikten sonra, İslam dünyasının yegane gücü haline gelir. Bu dönemde İslam alemi bir bütün olmaktan uzaklaşmıştır. İspanya Emevilerini saymazsak Büveyhoğulları ve Fatimi devleti de halifelik iddialarını devleti ve askeri gücüyle çevresine kabul ettirme peşindedirler. Selçuklular ise kısmen gücünü koruyan Bağdat’taki Abbasilerin manevi desteğini almak isterler. Bu istek, halife el-Kaim 1031-1075 için de diğer iki devlet karşısında büyük bir güvence olacaktır. Halife istemeyerekte olsa, Allah’ın kendisine bahşettiği memleketlerin ve kulların idaresini Tuğrul Beye bırakacaktır. Tuğrul Bey teşekkürünü ayrıca, yeğeni, Çağrı Bey’in kızı Hatice Arslan Hatun’u halifeyle evlendirerek 1056 sunar. Tuğrul Beyin, halife el-Kaim’i koruyup kollaması, Büveyhoğullarının elinde yaşadığı bir yıllık esaretten kurtarması, daha cesur taleplerde bulunmasına güç kazandırır. Özellikle bu taleplerden biri o kadar yersizdir ki halifenin çok ağırına gider. Kimi tarihçilerimizin mevzu hadislerle Türklerin gerek peygamber tarafından gerekse diğer halifeler tarafından meziyetli bir ırk olarak görüldüğünü kanıtlamaya kalkışmaları, aşağıda anlatacağımız olay karşısında zayıf kalıyor. Abbasi halifeleri nezdinde Türklerin yegane meziyeti erkeklerinin savaşçı köle, kızlarının ise çocuk doğuracak cariye olmalarından ibarettir. İnsanların en seçkini, sonsuza kadar emareti ve reisliği ellerinde bulunduracak Abbasoğulları’dan olan halife bırakın Türk halkını, yöneticileri Selçuklu hanedanını bile kendi soyuna denk görmez. Aralarındaki bu uçurumun farkında olmayan Tuğrul Bey, Halifenin kızına talip olur. Halife için bu, tarihte görülmemiş bir olaydır. Başka bir deyişle gerçekleşmesi de imkansızdır. Evliliklerinin hiç birinden çocuk sahibi olmayan 70 yaşındaki Tuğrul Bey bu evliliği bir onur hatta bir devlet sorunu haline getirir. Ömrünün son dört yılında, devletini, ordusunu bu işi çözmeye memur kılar. Köşeye sıkışan halife bir ara yerine getirilmesi olanaksız şartlar öne sürerek kızını vermeyi kabul eder. Bu defada konu İslam hukukçularını karşı karşıya getirir. Halifenin tarafını tutan Şafii hukukçularla, Selçuklu Sultanı’nı tutan Hanefi hukukçular antlaşmanın ve koşulların geçersizliği veya meşruluğu hakkında sonuçsuz tartışmalara girişirler. Sonunda halife pes eder, 1062 yılının Ağustos ayında nikah kıyılır. Sonrası ise daha hazindir. Halifenin inadı kızına geçer. Gerdeğe girmeyi reddeder. Tuğrul Bey, nasıl olsa yola getiririm düşüncesiyle olsa gerek Bağdat’ı terk etme, başkentine dönme kararı alır. Ahir ömründe bu uzun yolculuğa dayanamayan yaşlı sultan sarayına varır varmaz hayata gözlerini yumar. Tuğrul Beyin bu evlilikten bir çocuk beklemeyeceği açıktır. Uzun süre devleti birlikte yönettiği kardeşi Çağrı Beyin nüfusu yeterince kalabalıktır. Evlilikteki ısrarı, Abbasi halifesine uyguladığı her türlü baskıyla İslam dünyasına hükmeden bir imparatorluk kurmuş olduğunu gösterir. 30 yıl sonra bunu en iyi anlayan Melikşah olacaktır. Saltanatı Selçuklulara devreden Abbasi halifelerinin, geri almak için her fırsatı değerlendirdiklerini gören Melikşah, bu makamı kendi soyundan birine devretmeyi düşünmüş olmalı. Bu planında kurbanı Cafer olacaktır. İki yaşında halife adayı ilan edilen, üç yıl sonra yaştaşı, oyun arkadaşı, dayısı Mahmut’un Selçuklu sultanı olarak tahta oturmasıyla baba ocağına geri gönderilen Cafer, Melikşah’ın torunudur. 1087 yılında Melikşah kızı Mehmelek Hatun’u El-Kaim’in yerine geçen halife El-Muktedi’yle 1075-1094 1001 gece masallarındakini aratmayacak bir düğünle evlendirir. Gelin Mehmelek Hatun’u taşıyan kervan adeta yürüyen bir hazinedir. Altınlarla bezenmiş büyük bir beşiği taşıyan 33 cins atın başını çektiği kervanda 130 deve, 74 katır yükünden oluşan altın, gümüş gibi kıymetli ziynet eşyası, ipekler, kutnular bulunmaktadır. Ayrıca 200 Türk kızının da cariye olarak eşlik ettiği çeyiz kervanı Bağdat’a girdiğinde kurbanlar ve dualarla karşılanır. Gelini karşılamak için toplanan halk çeyizi gördükçe şaşkınlıktan dudaklarını ısırırlar. Günlerce devam eden düğün görkemli olur ama evlilik mutluluk getirmez. Damat, kayınbabanın koyduğu şartlara uymaz. Melikşah, kızına iyi davranması, üzerine kuma getirmemesi gibi kurallar koymasına rağmen, Mehmelek Hatun babasına gönderdiği bir ulakla kocasından şikayetçi olur. Melikşah derhal harekete geçer, adamlarını Bağdat’a göndertip kızını ve iki yaşındaki torununu geri getirtir. Cafer’i veliahd ilan ederek Bağdat’tan “Emirül müminin” diye hutbe okunmasını emreder. Halife diretse de vezir Nazamül Mülk’ün araya girmesiyle ortam yatıştırılır. Cafer artık geleceğin halifesidir, kim bilir, aynı zamanda belki de sultanı. Birkaç yıl sonra sonuçları bakımından Cafer’in trajedisini de hızlandıracak başka bir hazin olay yaşanır. Hasan Sabah’ın bir adamı vezir Nizam-ül Mülk’ü öldürür. Vezirin öldürülmesiyle halife ile sultan arasındaki gerginlikler büyüyerek yeniden tırmanır. Nizam-ül Mülk gibi olayları sükunetle karşılayan, tecrübeli bir vezirden mahrum kalan Melikşah, on gün içerisinde halifenin Bağdat’ı terk etmesini emreder. Ne yazık ki, son sözü tarih söyler. Üç gün sonra Melikşah öldürülür. Melikşah’ın karısı Terken Hatun, ölümü bir süre gizler. Halife el-Muktedi’yle anlaşarak beş yaşındaki oğlu Mahmut’u sultan ilan edip Cafer’i babasına gönderdikten sonra Melikşah’ın cesedinin defnedilmesine izin verir.” A. Galip, Tartışılan Tarih Bilindiği gibi Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölümünden sonra imparatorluk hızla eriyip başlarında yine Selçuklu hanedanlarının bulunduğu bir çok devlete bölünür. Bu devletlerin aksine Cengiz Han döneminde bölgede yegane güç Harzemşah devletidir. Siyasi ve askeri bakımdan güçsüz, göstermelik bir pozisyonu olan Abbasi halifeliğine çeşitli dayatmalarda bulunur. Harzemşah’ların varlığını tehdit olarak gören Abbasi Halifesi, Cengiz Han’ı bunlarla bir savaşa sürüklemek ister. Çeşitli girişimlerde bulunur. Akıllara durgunluk veren yöntemlerle Cengiz Han’a elçiler gönderir. Bunlardan biri aktarılmaya değer. Uzun süre eğitilen bir ulakla gönderilen mesajın gizleniş biçimi, günümüz uluslar arası casusluk teşkilatlarını bile imrendirecek biçimdedir. Önce gönderilecek habercinin saçları kazınır. Kafa derisi üzerine yakılarak iletilecek mesaj yazılır. Birkaç yıl saçlarının uzaması beklendikten sonra haberci gönderilir. Abbasi elçisi sağ salim Cengiz Han’ın huzuruna ulaşıp görevini ifa etmesine rağmen ciddiye alınmaz. Çünkü, Cengiz Han, Harzemşah’larla tesis ettiği ticaret antlaşmasından memnundur. Tacirlerinin öldürülmesine kadar önerdiği antlaşmaya bağlı kalır. Bilmem ki, bu olayda Abbasilerden kuşku duymak yersiz midir! BBC’nin belgeseline göre bir milyon kişinin ölümüne ki büyük bir yanlış yapılarak ölenlerin hepsi Pers olarak gösteriliyor neden olan Cengiz Han’ın son seferi, ordusuna yaptığı şu uyarıyla başlar “Benimle beraber geliyorsunuz. Bize hakaretle muamele eden adamın bütün kuvvetimizle başını taşa vuracağız. Zafer hepimizin müşterek malıdır. On kişiye kumanda eden de on bin kişiye kumanda eden kadar tetikte ve itaatkar olsun. Kim vazifesinde kusur ederse hem kendini hem karılarını hem de çocuklarını idam ederim.” Aktaran Lamb, 2007121. Cengiz Han son derece kararlıdır. Aylarca süren, insan üstü bir çabayla gerçekleştirilen seferin sonunda ulaşılan her yerleşim birimi maddi değeri olduğu düşünülen malların, genç ve güzel kadınların, savaşta öne sürecekleri genç ve güçlü erkeklerin dışında tek canlı bırakılmaksızın yerlebir edilir. Celaleddin Harzemşah’ın 400 000 kişilik ordusuyla dillere destan, inanılmaz mücadelesinin başarısız olmasının başta gelen nedenlerinden en önemlisi Cengiz Han’ın ödün vermeyen kararlığıdır. Güven duyma ve acıma gibi her türlü insani duyguyu terk eden Cengiz Han ordusu, bir tek hedefe, ölüme kilitlenmiştir. Cengiz Han için feth edilmiş ülkenin insanları esir alınmış kişiler değil her fırsatta yeni liderine karşı gelecek olanlardır. Bu anlayışla, Semerkant’ta gönüllü olarak Moğol ordusuna katılan otuz bin Türk önce iltifatla karşılanır, Moğol askeri kıyefetleri giydirilir birkaç gün sonra da hepsi katledilir. Cengiz Han’ın Vasiyeti Cengiz Han yasalarından 17. madde aynen şöyledir “Evlilik yasasına göre her erkek karısını almak için para öder, birinci ve ikinci akrabalar arası evlilik yasaktır. Bir erkek iki kız kardeş ile evlenbilir ve bir çok cariyeye sahip olabilir. Kadınlar mülklerin muhafazasından sorumludur. Erkekler sadece savaş ve avla meşgul olurlar. Kölelerden doğan çocuklar da zevcelerden doğanlar kadar meşrudur. İlk zevcenin çocukları diğer çocuklardan daha kıdemlidir ve mirasın tamamına sahip olurlar.” Aktaran Lamb, 2007209. Cengiz Han yasaları herhangi rasyonel temelden ziyade, deyim yerindeyse eğer bütünüyle sünnetine dayanır. Tek otorite olarak emirlerini, partiklerini yasa olarak dikte ettirmiştir. Kendine eş olarak seçtiği bir kadının önerisiyle bacısını da alır. Miras olarak hükmettiği ülkeleri sadece ilk karısı Börte’den doğan çocukları arasında paylaştırır. Ancak önce çocuklarının fikrini alır. Konuşmalar Moğolların Gizli Tarihi’nde, sonuçlandırılmasızın ama etkili bir biçimde şöyle sahnelenir “Sefere çıkmak için hazırlanırken Yesui hatun Çinggis-hahan’a şu tavsiyelerde bulundu Hanımız; Yüksek dağları aşmak Derin suları geçmek, Uzun sfere çıkmak, Ve büyük ulusunu İntizamlı bulundurmak istiyor. Fakat hiçbir hayat sahibi ebedi değildir. Yüksek ağaca benzeyen vücudun Bir gün gelip de yere yatarsa, Kendire benzeyen ulusunu sen, Kimin emrine vermek istersin? Sütuna benzeyen vücudun, Bir gün gelip de devrilir ise, Kuşlara benzeyen ulusunu sen, Kimin emrine vermek istersin?” Cengiz Han, Yesui hatunu bu sorusundan dolayı kutlayarak ölümünü hiç aklına getirmediğini söyler. En büyük oğlu Cuci’ye dönerek fikrini sorar. “Daha Coçi söze başlamadan Ça’adai ortaya atılarak Çoci’ye söz vermekle, yoksa onu halef yapacağını mı söylemek istiyorsun? O Merkit’lerden esaretten gelmiştir, nasıl olur da hükümetin idaresini ona bırakabiliriz?” Cuci, kardeşi çağatay’ın bu ithamları karşısında kendini tutamıyarak kalkıp yakasına yakışır. Güç ve savaşçılık bakımından kendi üstünlüklerini sıralayıp kardeşinin inatçılığını dile getirir. Onu güreşe davet ederek yenildiği takdirde yattığı yerden kalkmayacağını, okçulukta yenildiğinde ise parmağını keseceğini söyler. Han babasının her türlü kararına boyun eğeceğini de bildirir. Dinlyenlerin araya girmesiyle iki kardeş yatıştırılır. Vaktiyle kendisi de itham edilen Cengiz Han, oğullarının tartışmalarına müdahale etmez. Tarihçilerin ortak kanaati, Cengiz Han’ın suskunluğuyla büyük oğlu Cuci’yi önemsediği yönündedir. Zira Cengiz Han, diğer çocuklarının fikrini sormakla yetinir. Diğer kardeşlerin dayanışma ve babalarına layık olma sözü vermleriyle konuşma sonlanır. Pratikte ise durum Cengiz Han’ın Harezm ülkesine yaptığı sefer esnasında çocuklarının emrine tahsis ettiği ordular ve görevlendirdiği bölgelerde feth ettikleri ülkelerin yönetimlerini üstlenmeleriyle çözümlenir. Cuci’ye Doğu Avrupa ülkeleri düşer. Altın Ordu Devleti Cuci’nin eseridir. Yine de babası nezdinde her fırsatta kardeşi Çağatay’ın kıskançlığı ve entrikalarıyla yüz yüze kalır. Bilinen dünyanın üçte ikisine hükmeden Cengiz Han’ın düzenlediği son kurultaya Cuci hastalığı nedeniyle katılamaz. Bu durumu bile kardeşleri tarafından babalarına ihanetinin göstergesi olarak sunulur. Kısa bir süre sonrada ölüm haberi babasına ulaşır. Bir yıl sonrada Cengiz Han ölecektir. Gelenek gereği naaşı ilk karısı Börte’nin çadırına getirilir. Defnedileceği yere buradan götürülür. Yol boyunca cenazeyi gören herkes öldürülür. Defin sonucu bu işlemi yapan bütün görevlilerde katledilerek mezar yeri, günümüzde de hala sırrını korumaktadır. Cengiz Han’ın Tek Gözağrısı Börte Çine Cengiz Han’ın Börte ile nişanlanlıktan sonra hayatının tamamen değiştiğini yukarıda gördük. Nişanlısındayken babası düşmanları tarfından zehirlenmiş, vasiyeti gereği baba çadırını dönmüştü. Bundan sonra en sıkıntılı günler başlamıştı. Babsının adamları tarafından da terkedilince iki kadın ve yedi çocuklu aile vahşi doğa karşısında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmıştı. Zamanla çocuklar biraz büyüyüp biraz birikim elde ettiklerinde çevre aşiretlerinin talanına uğrarlar. Bir defasında atları çalınır. Henüz Cengiz Han ünvanını almamış olan Timüçin, hırsızların peşine düşer, Camuka’yla tanışır. Bu tanışma büyük bir dostluğun başlangıcı olur. Hem atlarını geri almış olur hem de Moğol Han’ı oluncaya kadar yardımını göreceği bir dost kazanmış olur. Ne var ki, Timuçin babasının düşmanlarının gazabına birkaç defa uğrayacaktır. Üvey kardeşini öldürdüğünde obası basılıp esir alınır. Boynuna takılan bukağı ile aylarca düşman yaylasında esir tutulur. Bir şölen gecesinde fırsatı iyi değerlendirerek kaçmayı başarır. Üç gün nehirde gizlenerek kurtulmayı başarır. Yeniden ailesine kavuşan Timuçin, artık çocukluk çağını geride bırakmış yaşadığı trajik acılar nedeniyle fazlasıyla olgunlaşmıştır. Yaşadığı acı deneyimler onu erken bir ergen konumuna ulaştırır. Gayri Timuçin, dostluğun ve düşmanlığın sırrına erir. Ne kolay alt edilecek bir düşman ne de kolayca kandırılacak o eski saf çocuktur. Ailesinin geçimini sağlayacak kadar büyümüş etrafındakilere kafa tutacak kadar nam edinmiştir. Bu yüzden artık çadırı tek başına kurulmaz. Gün gün obası genişler. Yeniden şans yüzüne güler ya da kaderini baştan yazmaya başlar. Yedi kez diz vurup toprağa, yer tanrısına yakarışı; baş kaltırıp göğe, gök tanrısına yakarışı karşılık bulmuş gibidir. Bozkır talanının sunduğu adaletin mağdurları, mazlumları, bahtlarını yeni bir güç odağı etrafında örgütlemek için Timuçin’i seçerler. Efsane genişler, yayılır. Gözünü kırpmadan kardeşini öldürebilen, bir çok kabileyi bir arada tutmuş biri şefin oğlu, onca meşakkate dayanmış biri, liderlik için en uygun adaydır. Çevresi genişler. Tek adalet ölçüsü, uğradıkları zulmü beyandan ve her ne koşul olursa olsun gidermek olan kalabalıkların varacağı nokta akla ziyan zalimlik olacağından, Timuçin en ideal adaydır. Tek tek yenilenler Timüçin’le zafer düşü kurarlar. Çünkü Timuçin’de bir mağdurdur. Artık zaman, mağdurun mağrur; mazlumun zalim olmasını emretmektedir. Timuçin’in kalbinin tamamını, aklının yarısını nişanlısı Börte Çine işgal etmektedir. Cengiz Han, andası, kankardeşi olduğu Camuka’ya nişanlısından bahsettiğinde bir an önce evliliğin gerçekleşmesine karar verilir. Gelini almak için görkemli bir ekip yola çıkar. Börte’nin obasına varıldığında vakit kaybedilmeksizin hemen o akşam düğün töreni başlar. Pek görkemli olmasa da tören birkaç gün sürer. Sonunda damat ve gelin obalarına dönerler. Fakat mutlulukları pek uzun sürmeyecektir. Bir gece sabaha karşı büyük bir gürültüyle uyanan Cengiz Han, çadırından dışarı fırladığında kendini bir savaşın içinde bulur. Zar zor atına fırlayıp olup biteni anlamaya çalışır. Tehlikenin farkına varmasıyla canını kurtarması bir olur. Çoktan çadırı sarılmış Börte dahil bir çok adamı esir edilmiştir. Yeni karısının kaçırılmasını uzaktan seyretmekle yetinir. Cengiz Han’ın obasına yapılan bu baskın yeni bir yükselişin başlangıcı olur. Yukarda anlatıldığı gibi Camuka ve Tuğrul Han’ın yardımıyla yaklaşık bir yıl sonra Börte esaretten kurtarılır. Otuz bin kişilik yardımcı gücüyle Cengiz Han, geçmişin öcünü güden Merkit’lere son darbeyi vurur. Onurunu kurtarıp karısına kavuşan Cengiz Han için belkide tek kayıp üvey annesi Çiledu’nun trajik kararıdır. Bu acıyı hisseden tek kişi ise Çiledu’nun oğlu, cengiz Han’ın üvey kardeşi Belgutay olur. “Belgutai, annesinin oradaki köyde olduğunu duymuş ve annesini almak maksadıyla köye gitmişti. Belgutai evin sağ kapısından girerken, annesi de, üzerinde koyun postundan yırtık bir elbise olduğu halde sol kapıdan çıktı ve dışarıda bulunanlara hitaben “Oğullarımın han olduğunu söylüyorlar. Şimdi ben kötü bir adamla evlendikten sonra, oğullarımın yüzüne nasıl bakarım?” diyerek sık ormana kaçtı ve arandı ise de bulunamadı. Belgutai-noyan, Merkit neslinden olan kimseleri “Annemi getirin!” diyerek kemik uçlu oku ile vuruyordu. Bu vakadan önce Burhan’ı muhasara etmiş olan üç yüz Merkit’liyi, son neferine varıncaya kadar kül gibi uçurarak imha ettiler. Geriye kalan kadın ve çocukları, Uygun bulduklarını odalık yaptılar; Kapılarına hizmetçiliğe uygun kimseleri Kapılarına hizmetçi yaptılar.” MGT, s. 51 Cengiz Han, Börte Çine’yi kurtardığından kısa bir süre, birkaç hafta sonra doğum yapıp büyük oğlu Cuci’yi doğurmasını büyük bir mutlulukla karşılar. Bütün dedi kodulara rağmen bu konuyu ömrü boyunca deşmez. Üzerine yürüyüp talan ettiği her kabilenin en güzel kadınlarını kendisine eş olarak seçmesine rağmen ömrü boyunca Börte’yi hep, günümüzün moda deyimiyle first lady konumunda tutar. Fikirlerine itibar ettiği, hatta karşı çıkmaktan çekindiği diğer bir kadın da annesi Hoelun’dur. Cengiz Han’ın besmelesi olan, Müngke Tengri-yin küçü-dür.’ mengü tanrının gücü ile başlayan Moğolların Gizli Tarihi’ne yansıdığı kadarıyla Börte Çine, hep kocasının yanındadır. Dünyanın yarısına hükmeden Cengiz Han’ın en büyük kararları verdiği yer, sarayı, başkanlık konutu, idari merkezi Börte’le aynı yatağı paylaştığı çadırıdır. Binlerce kilometrelik yolları aşıp bin yıllık yerleşik kültüre sahip olan Çin, Pers imparatorluklarını fetheden, en görkemli sarayları, kaleleri bir emirle yıktıran Cengiz Han, buraların yönetimini her hangi bir komutanına bırakarak aynı yollardan geçip başkenti olan Karakurum’a, keçe döşeli, kıl çadırından müteşekkül obasına, Börte Çine’nin yatağına döner. Dünya imparatoru Cengiz Han’ın yaşadığı yer bir birine bağlı iki arabadan oluşan bir çadırdır. Tehlike anında hayvanların koşulmasıyla seyahata hazır çadırdır bunlar. Kapısında bir iki korumanın bulunduğu, girişinde yirmi dört saat açık, her türlü yemeğin hazır bulunduğu protokol salonu’ndan sonra Börte’yle paylaştığı yatak odasına girilir. Bu odanın da çiğnenilemez bir mahremiyeti olduğu söylenemez. Her an, herhangi bir adamı içeri dalıp gelişen durumları arz edebilir. Diğer eşlerinin aksine Börte, deyim yerindeyse eğer imparatorun ortağıdır. Bozkır töresinin ve Cengiz Han’ın bunlardan seçip kendi pratiğinden süzerek yasalaştırdığı ilkeler oranında kadına tanınan haklarla Börte Çine, her fırsatta sesini duyurur. Ayrıntısına giremeyeceğimiz bir tartışma sonunda Otçigin, derdini anlatmak için Cengiz Han henüz yatağından kalkmamışken huzuruna çıkar. “O Otçigin ağlayarak işte bunları söyledi. Daha Çinggis-hahan söze başlamadan Borte-ucin yatağında doğrularak, yorganının uçları ile göğsünü örterek oturdu.” MGT, s. 165. Çözüm olarak ortaya attığı öneri, Cengiz Han’ı ikna eder ancak pek barışçıl değildir. Börte’ye göre bu gün Cengiz Han’ın kardeşlerine karşı gelen yarın çocuklarına da baş kaldırabilirler. Cengiz Han, Otçigin’e suçladığı kişilerin birazdan çadıra geleceğini ve istediği gibi davranabileceğini söyler. Sonuç pek kanlı biter. Cengiz Han’ın yasaları gereği Börte, ilk karsı olduğu için önemli bir pozisyondadır. Diğer eşler ise Cengiz Han için hayatı yaşamanın birkaç anlamından birisidir. Çünkü hayatın anlamı, sana boyun eğmeyen her topluluğa saldırmak, malını mülkünü talan etmek, değerli olan her şeyini ele geçirmektir. Özellikle de en değerli atlarına binmek en güzel karılarını, kızlarını koynuna almaktır. Cengiz Han, yaşamı böyle özetler. Börte’den başka Cengiz Han’ın sayısız eşi olur. Hatta giriştiği savaşlarda esir alınanlar içerisinde en güzel kadınları askerlerinin kendisine sunmadıkları için bir çok değerli nökerini idam ettirir. Eş olarak kabül ettiği kadınlardan bir kaçını anabiliriz. Tatar’larla giriştiği bir savaştan sonra Yekeçeren’in kızı Yesugan hatunu eş olarak alır. Fakat Yesugan, bu savaş esnasında kaybettiği kız kardeşi Yesui’yi Cengiz Han’a methederek güzelliğinden bahseder. Kendisinden daha güzel olduğunu, bulup onunla evlenmesini ister. İlginçtir, Cengiz Han, bacısını bulduğunda yerini ona bırakacağı konusunda söz alınca Yesui’yi buldurturup yatağına alır. Hatta bu konuda bir yasa çıkartarak isteyenin iki bacıyla evlenebileciğini serbest bırakır. Kereyit’lerden İbaha-beki’yi kendine eş seçen Cengiz Han, küçük kardeşini de Tolui’ye vererek bu aileyi talandan uzak tutar. Burada Cengiz Han’ın sayısız eşlerini sayıp dökmeyeceğim. Ancak öyle bir örnek var ki, sekiz yüz yıl önceden bekaret konusunun nasıl önemsendiğini ve bu konuda bir testin geliştirilmiş olduğunu görüyoruz. Merkit’lerden Dayir-usur adlı biri kızı, Hulan hatunu Cengiz Han’a eş olarak vermek için yola çıkar. Yolda Cengiz Han’ın askerleriyle karşılaşır, sorguya çekilir. Niyetini anlattığında üst rütbetli bir subay, bu karışıklıkta başlarına bir iş gelebileceğini söyleyerek yanlarından ayrılmamasını, kendi elleriyle hanın çadırına götüreceğini söyler. Üç gün süren bir yolculuk sonunda Cengiz Han’ın huzuruna varılır. Dayir-usur niyetini, yola çıkışını ve yolculuğunu anlattıktan sonra kızı Hulan hatunu hana sunar. Cengiz Han, yolculuğun üç gün sürdüğünü öğrenince hiddetle subayına dönüp sorguya çekilmesini emreder. Subayın yalvarması yakarması bir işe yaramaz. Ancak Hulan hatun araya girerek subaydan iyilik gördüklerini, hala anasından, babasından doğduğu gibi olduğunu, inceden inceye muayene edilmeye hazır olduğunu söyler. Cengiz Han bu fikri benimser. Hulan hatunun muayene edilmesini emreder. Muayene sonrasında Hulan hatunun temiz olduğu bildirildiğinde Cengiz Han, eş olarak kabül eder. Alıntılar Moğolların Gizli Tarihi, Yazarı bilinmiyor, Yazılışı 1240, Çev Prof. Dr. Ahmet Temir, Türk Tarih Kurumu, 1995, Ankara Rene Grousset, 1996, Bozkır İmparatorluğu, Çev Dr. M. Reşat Uzmen, Ötüken Yay. İstanbul Harold Lamb, 2007, Cengiz Han, Çev Ali Naci, Kaknüs Yay. İstanbul Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, 2007, Cengiz Han’ın Kimlik Şifresi, Birharf Yay. İstanbul Dr. Nazile Abbaslı, 2007, Ufukların Efendisi Cengiz Han, Bilge Karınca Yay. İstanbul Aşağıda CodyCross - Bulmaca Cevaplarını bulacaksınız. CodyCross şüphesiz son zamanlarda oynadığımız en iyi kelime oyunlarından biridir. Letter Zap ve Letroca Word Race gibi popüler oyunları yaratmasıyla da bilinen Fanatee tarafından geliştirilen yeni bir oyun. Cody'nin Dünya gezegenine indiği ve gizemleri keşfederken geçmeniz için sizin yardımınıza ihtiyacı olduğu için oyunun konsepti çok ilginç. Bulmaca çözme konusundaki bilgi ve becerilerinizi yeni bir şekilde çözecektir. Yeni bir kelime bulduğunuzda, harflerin geri kalanını bulmanıza yardımcı olmak için açılır. Lütfen aşağıdaki tüm seviyeleri kontrol ettiğinizden emin olun ve doğru seviyenizle eşleştirmeye çalışın. Hala çözemiyorsanız lütfen aşağıya yorum yapın ve size yardımcı olmaya çalışın. Answers updated 01/08/2022 Sponsored Links Dünyamız - Grup 20 - Bulmaca 2 Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen oğlu ögeday Loading comments...please wait... More app solutions Musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili bulmacada nedir?“Musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili“ bulmacalarda sıklıkla karşılaşabileceğiniz bir bulmaca sorusudur. Kayıtlarımızda cevap olarak kullanabilecek 1 kayıt bulunmuştur. Yeni oluşturmaya başladığımız bulmaca arşivine göre “Musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili” terimi 0 defa bulmacalarda cevap olarak kullanılmıştır. Bu rakamlar sadece belli bir tarihten geçerli olarak tutulmaya da karşılaşabileceğiniz “Musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili“ sorusuna cevap olarak “YEŞU” yanıtları verilebilir. Eğer aradığınız cevabı hala bulamadıysanız, yandaki alakalı soruları Sorusu İstatikleriCevap Sayısı1Bulmacada Çıkma SıklığıBilinmiyorKelime Sayısı9Harf Sayısı61Anahtar Kelimelermusa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili tanımı, musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili, bulmaca çözümü musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili, musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili ne demek, sözlükte musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili, bulmaca musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili, bulmaca sözlüğü 'musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili', bulmacada musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili, sözlükte musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili ne, musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili açıklaması, musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili nedir, sözlük musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili, bulmaca soruları musa peygamber öldükten sonra onun yerine geçen yahudi vekili Oluşturulma Tarihi Mart 06, 2018 13591162’de Moğolistan’da doğdu. 1183’te Kerait Hükümdarı Tuğrul Han’ın emrine girdi. 1204’de Chakirmaut Savaşı’nda Naymanlar’ı yendi. 1206’da Cengiz unvanıyla hakan ilan edildi. 1220’de Buhara’yı ele geçirdi. 1227’de Kuzeybatı Çin’de dilinde asker kelimesinin karşılığı yoktur. Çünkü tüm Moğol toplumu çatışma esasına göre kurulmuştur. Kabilenin her üyesi savaşta bir görev üstlenir ve seferberlik sırasında devasa bir mekanizmanın dişlileri gibi uyumlu bir şekilde hareket ederlerdi. Komutanlar tüm askerlerin hazırlığından sorumlu tutulur ve gerekirse gece gündüz askerlerini kontrol eder ve savaşta kullanılacak iğne ve ipliğe kadar tüm malzemelerinin tamam olmasını sağlarlardı. Ordularında ordu askerlere maaş vermez, tam aksine askerler üstlerine yağmadan pay çok verimli ve korkutucu savaş taktisyenlerdi ve bu yeteneklerini çok savaşarak geliştirmişlerdi. Genelde şok taktiklerini kullanıyorlardı. Sahte geri çekilmeler, sürpriz saldırılar, psikolojik savaş ve hatta rehine alma ve insan kalkanlar kullanmak Moğolların klasik manevraları arasındaydı. Önce düşmana zırh delici oklar atarak savaşı başlatırlar, ardından da ölümcül atlı saldırısıyla onları yok ederlerdi. Bazen de düşman, yalandan kaçmakta olan zayıf Moğol güçleri tarafından gizli okçuların olduğu bölgeye çekilir ve burada imha edilirdi. Büyük hedeflere saldırırken büyük şehirler gibi, çok uzun mesafeye yayılırlar ve iletişim için mesaj sistemlerinin gücünü kullanırlardı. Ayrıca kuşatma teknolojisinde uzman ve kendilerine boyun eğmeyenlere karşıysa çok acımasızdılar. Bu taktiksel özellikler kendilerini o dönemin bir numaralı savaşçı gücü yapmıştır. Tarih boyunca Rusya’yı kışın işgal edebilen tek ordu Moğol başarısında, casusları ve istihbarat sistemlerini sistematik bir şekilde kullanması yatıyordu. İhaneti asla kabul etmezdi. Kendi düşmanına dahi ihanet edenleri idam etmiştir. Camoka’nın adamları kendisine ihanet ederek onu Cengiz Han’a teslim ettiler. Camoka’nın adamları Cengiz Han’dan ödül beklerken Cengiz Han onları idam ettirmiştir. Mezarının yeri bilinmesin diye, cenaze törenine katılan herkesin öldürüldüğü söylenir. Halen bile gömüldüğü yer hakkında en ufak bir ipucu yoktur. Moğolistan’da kutsal bir öge olarak görülen Cengiz Han’ın mezarı, “lanet getirecek” gibi hurafeler sebebiyle araştırılamamaktadır. Hayatı boyunca 20 milyon insanı öldürdüğü söylenir. Fethettiği topraklar bugüne kadar fethedilmiş en büyük topraklardı. Cengiz Han ölürken sahip olduğu topraklar Büyük İskender’in dört, Roma’nın iki katıdır. O öldükten sonra oğulları toprakları iki katına kadar Han'ın ismi ne anlama geliyor?Moğol İmparatoru Cengiz Han, 1162 yılında Moğolistan’da doğdu. Çocukluk adı olan Timuçin, Çince ’Mükemmel Savaşçı’’ anlamına gelen ’Çeng-sze’’ kelimesinden gelmektedir. Rivayete göre Timuçin, bir eli yumruk şeklinde doğdu ve avcu açıldığında içinin kan pıhtısıyla dolu olduğu görüldü. Babası Yesügey Bahadır bunu öğrenince oğlunun büyük bir savaşçı olacağını ve yeryüzünde çok kan dökülmesine yol açacağını söyledi. Babası Yesügüy Bahadır, 12. ve 13. yüzyılda Moğolistan’da büyük ün ve güç kazanmış Kıyat Tatar boyunun önderiydi. Annesi aynı boydan gelen Ulun Hatun, Timuçin’i ve diğer çocuklarını eski Türk geleneklerine göre yetiştirmeye çalışan fedakâr bir kadındı. Yesügüy Bahadır, büyük bir savaşçı olacağını söylediği oğlu Timuçin henüz on yaşındayken öldü. Yönetimi altındaki halkın birliği dağıldı; Ulun Hatun ve çocukları kimsesiz, yardıma muhtaç hale geldiler. Bu zorlu yaşam koşullarında büyüyen Timuçin, uzun boylu güçlü kuvvetli atılgan bir genç adam olmuştu. Bütün gün at üstünde kalabiliyor, okunu ustalıkla kullanabiliyordu. Timuçin ve kardeşleri babalarının ulusunu kendi çevrelerinde toplamaya ve bütün haklı bir araya getirmeye karar çağda birçok derebeyliğe bölünmüş olan Moğolistan’da iki güçlü han vardı Kereyit Hanı Tuğrul ve Nayman Hanı denen üçüncü bir soy vardı ki, bu soy Yesügüy Bahadır soyunun en eski düşmanıydı. Yesügüy’ün oğullarının güçlenmesi karşısında telaşa kapılan Merkitler, bir gece Timuçin ve kardeşlerinin karargâhına bir baskın düzenlediler. Timuçin’in annesini ve karısını kaçırdılar. Bütün malı mülkü yağmalanan Timuçin canını zor kurtararak Haldun Dağı’na sığındı. Merkitlere karşı koyabilmek ve ailesini kurtarabilmek için babası Yesügüy Bahadır’ın dostu Kereyit Hanı Tuğrul’dan yardım istedi. Tuğrul Han, Timuçin’in emrine büyük bir ordu gönderdi. Timuçin böylece ailesini Merkitlerin elinden giderek güçlenmesiyle diğer boylarda ayaklanmalar başladı. Savaş sırasında dostu Tuğrul Han da ölünce Kereyit boyu Timuçin’in tebaasına katıldı. Birçok beyliği kendi himayesi altında toplayan Timuçin’in, Moğolistan’ın tek hükümdarı olabilmesi için en güçlü düşmanı olan Nayman Hanlığını da ele geçirmesi gerekiyordu. 1204’te başlayan zorlu savaş bir yıl sürdü. Timuçin bu savaşı da kazanmış, artık gücünü kabul ettirmişti. 1206 yılında Onon Nehri kıyısında toplanan büyük kurultayca ’Cengiz’’ unvanıyla hakan ilan edildi. Bu törende geleneklere göre dokuz sancak dikildi. Cengiz Han elli yaşına kadar Moğolistan’ın çeşitli boylarıyla savaştı, ara sıra yenilgiye de uğrasa başarısızlıktan hiçbir zaman yılmadı. Ama Cengiz Han’ın asıl büyük başarıları bu yıllardan sonra Han önce Çin Devleti’yle savaştı. 1211 yılında Pekin’i kuşattı, uzun süren kanlı çarpışmalardan sonra Çin hükümdarıyla bir antlaşma imzalandı ve bir Çin prensesiyle evlendi. Bu ikinci evliliğiydi. Ancak savaş birkaç ay sonra yine başladı ve 1215’e, Pekin’in alınmasına kadar sürdü. Bu tarihte Çin hükümdarı Cengiz Han’ın kesin egemenliğini kabul etti ve haraç vermeye razı oldu. Batıdaki en güçlü İslam devleti Harzemşahlardı. Hükümdarları Sultan Mahmut, kısa süre önce Karahıtay Devleti’ni yenilgiye uğratmıştı ve Çin’e saldırıya hazırlanmaktaydı. Cengiz’in başarısından sonra telaşa kapıldı ve ona Seyyid Bahaiddin Razi başkanlığında bir elçiler kurulu gönderdi. Cengiz Han da Harzemşahlarla dostluğun ve ticaretin yararlı olacağını düşündüğünden, bu harekete karşılık olarak, Harzem’e Mahmut Yalavaç başkanlığında bir kurul gönderdi. Böylece Moğollarla Harzemşahlar arasında dostluk başlamış ve bir ticaret antlaşması yapılmış antlaşma üzerine, 1218’de 450 kişilik Moğol ticaret kervanı, o çağın en pahalı mallarını İslam ülkelerine götürmek üzere yola çıktı. Ne var ki Harzem ülkesindeki Otrar şehrinde Otrar Valisi Kayır Han Inaçık bu kervanı durdurttu; mallarını yağmalattı ve bütün adamlarını öldürttü. Kurtulabilen tek kişi durumu Cengiz Han’a bildirdi. Bunun üzerine Cengiz, Sultan Mahmut’tan Kayır Han’ın kendisine teslimini istedi. Ama Cengiz’in bu isteğini belirtmek için gelen elçileri de öldürüldü. Tarihe ’Otrar Faciası’’ adıyla geçen bu olay İslam ülkelerine Moğol akınlarının başlamasının sebebi oldu. Cengiz Han Harzem Devleti’nden öç almaya karar vererek büyük bir sefer düzenledi. Yolu üzerindeki Karahıtay ve Nayman Beyliklerini ele geçirdi. Kervanının yağmalandığı ve adamlarının öldürüldüğü Otrar şehrine geldiğinde 70 bin askerle karşı koyan Otrar Valisi Kayır Han’la bir süre çarpıştıktan sonra, oğulları Çağatay ile Ögedey’i orada bırakıp yoluna devam etti. Yolu üzerindeki kendiliğinden teslim olan Zernuk Kalesi’nin bulunduğu şehre ’Kutlu Şehir’’ adını verdi. Maverahünnehir denilen İslam bölgesi de Cengiz Han’ın ordularınca kıskaca alındı. Ardında Semerkant’ı geçen Cengiz Han Buhara’yı kuşattı. Üç gün üç gece süren saldırılar sonunda Buhara’yı savunan 50 bin kişilik ordu, kana bulanan şehri Cengiz Han’a teslim kuşattığında da yine halkı kılıçtan geçirdi. Horasan’ı da ele geçiren Cengiz Han oğullarına Harzem’in merkeziÜlgenç şehrini kuşatma emrini verdi. Altı ay süren kuşatma sonunda Ülgenç de yerle bir edildi. İntikamı Cengiz Han’ın tarih sayfalarına kanlı hükümdar olarak geçmesine neden olmuştu. Bütün bu savaşlar, doğudaki İslam devletlerinin hemen hepsinin Moğol egemenliğine geçmesini sağladı. Cengiz Han 1225’de Moğolistan’a döndü. Dönüşte imparatorluğunu dört oğlu arasında paylaştırdı. 1227’de Tangut seferinde hastalanarak öldü. Cenaze töreni eski Türk hakanlarınınki gibi yapıldığından mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Bu büyük savaşçı yalnız askeri başarılarla yetinmemiş, Moğol İmparatorluğu’nun hukuk ve askeri işlerini düzenleyen bir kanun da yapmıştı. Cengiz Yasası diye bilinen bu yasa eski Türklerden Moğollara kadar gelen sözlü geleneğin otuz üç defterde toplanmasıydı. Cengiz Han’ın askeri becerisi ve uyguladığı stratejileri tarihe büyük bir kumandan olarak geçmesini sağladı.

cengizhan öldükten sonra yerine geçen oğlu