Terâvihnamazı gece namazı olduğu için mutlak sünnet olan namazlara dâhildir. Bu yüzden 8 rekâttan fazla kılınmasında bir mahzur yoktur. 20 rekât kılınabileceği gibi daha az da kılınabilir daha fazla da kılınabilir. Teravih Namazı sünnet olan bir namazdır ve cemaatle kılınır. Peygamberimiz teravih namazını 8 rekat olarak kılardı. Teravih namazının ayrıntılı olarak kılınışı ise şöyledir. Tanınmışbüyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-İ Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) çok ibâdet ederdi. Yine bir gece sabaha kadar namaz kıl­mıştı. Yakınları kendisine; “Bu nasıl namazdır?” dediler. Mevlânâ haz­retleri onlara; “Allahü teâlânın yenilmez arslanı hazret-i Ali namaz vakti olunca titrer ve rengi İkindi vakti girince, farzından önceki sünnet namazı bazı zaman kılar, bazen de terk ederdi. Hz. Peygamber (sav) bu sünnet hakkında hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Kim ikindinin farzından önce dört rek’at sünnet kılarsa, Allah-u Teala onun vücudunu cehenneme haram eder.” (Taberani) Hz. Budüşünceden korunmak için, secdelerde yatıp kalkarken, tekbîr söylemek sünnet olduğu gibi, secde tesbîhlerinde a lâ demek emr olundu. Namaz mü minin mîracı olduğu için, namazın sonunda Peygamber Efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mi râc gecesinde söylemekle şereflendiği kelimeleri, ya nî Ettehıyyâtü yü okumak ssX6VE. Peygamber Efendimizin Hadislerinde Namazın Önemi İnsan olarak yaratılmak bizim elimizde değil. Biz nasıl bir varlık olacağımıza karar vermedik. Farklı birer varlık olarak yaratılabilirdik. Ama karar veren Allah’ımız bizi insan olarak yarattı. Bize şereflerin en büyüğünü verdi. Sadece İnsan olarak yaratmakla kalmadı bize alemi sundu. Yaşanılacak bir yaşam nasip etti. Bu sebeple bu kadar güzellikleri bahşeden Rabbe karşı kulun teşekkür etmesi gerekir. Bu teşekkürün ifa edilmesinin yollarından biride ibadettir. İbadet kişiye güzel bir hayat yaşama imkanı tanır. Hayat düzenini oluşturur. Yapılanlardan zevk alınmasına sebep olur. Kulu Allah’a yaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaştır. Hayata farklı bir anlam katar. Bakış açımızı değiştir. İstenilen şekilde yapılan ibadetler Razı olunan bir hayatın işaretidir. Dünyadaki faydasından ziyade ahirette karşılaşılacak nimetler çok daha büyüktür. İbadetler içerisinde bir ibadet var ki Kur’an-ı Kerim’de bulunan ayetler ile Sevgili Peygamberimizin hadislerini inceldiğimizde ön plana çıkmaktadır. Bu ibadet dinin direği, göz nuru, kalp aydınlığı, dünya ve ahiret güzelliği, sıkıntılara çözüm, kapalı kapıların anahtarı, gönül serinliği, kulu Rabbine yaklaştıran Namazdır. Namaz kulun miracıdır. Peygamber Efendimize miraçta emredilen beş vakit namaz ile her bir kul kendi miracını gerçekleştirmektedir. Vaazımızın bu kısmında Namaz ile ilgili Sevgili Peygamberimizden bizlere aktarılan hadisler ışığında namazın bizler için ne kadar önemli bir ibadet olduğunu vurgulamaya çalışacağız. Namaz İslam’ın beş temel şartından biridir. Kelimeyi Şehadetten sonra ilk emredilen ibadet namazdır. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde bu hususu şöyle ifade etmektedir. بُنِيَ الإِسَلامُ على خَمْسٍ شَهادَةِ أَنْ لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه ، وأَنَّ مُحمداً رسولُ اللَّهِ ، وإِقامِ الصَّلاةِ ، وَإِيتاءِ الزَّكاةِ ، وَحَجِّ البَيْتِ ، وَصَوْمِ رَمضانَ “İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”[1] Namaz amellerin en faziletsidir. Resul-ü Ekrem Efendimize İbn Mesud Hangi ameller daha faziletlidir? diye sorunca, – “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu. – Sonra hangisi? dedim. – “Ana babaya iyilik etmek” cevabını verdi. – Daha sonra hangisidir? diye sordum. – “Allah yolunda cihâd etmektir” buyurdular.[2] Ahiret hayatında sorgu suale çekilecek ilk ibadet namazdır. Namazın hesabı kolay olursa diğer işlerde kolay olacaktır. Namazdan kasıt ise sadece beş vakit farz namaz değildir. Beş vakit namazla kılınan Regaib sünnet denilen namazlar, beş vakit dışına Peygamber Efendimizin ibadet maksadıyla kılmış olduğu ve Revatip sünnet denilen nafile namazlar hepsi ahiret hayatında bir bütün olarak değerlendirilecektir. Farz namazlarında eksikliği olanlar için nafile namazlar eksikliği tamamlayacaktır. Bir hadiste bu husus şöyle aktarılmaktadır. “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i -Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”[3] Namaz kılanlar için bir temizlenme vaktidir. Beş vakit arasında yapılan küçük günahların affedilmesine vesiledir. Bu sebeple büyük günaha bulaşmamış olanlar namaz vesilesi ile tertemiz hale gelirler. Zaten Mümin temiz insandır. Madden ve manen temizdir. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi – “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler – O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl-i Ekrem – “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.[4] Beş vakit için alınan abdest, gusül ihtiyacı için alınan gusül abdesti ve lüzum görüldükçe alınan duşlar ile temizlenen bedenler, elbiselerde namaz kılınan yerlerde temizlik yapılmasıyla maddi temizlik yapılmakta, günahlara yapılan tövbeler, beş vakit kılındığı zaman arada yapılan küçük günahların affedilmesi, yine iki Cuma arasında büyük günahlara bulaşmadıkça küçük günahların affedilmesiyle manevi temizlik yapılmaktadır. Peygamber Efendimizden aktarılan bir hadiste Efendimiz şöyle buyuruyor. “Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.”[5] Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır. “Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.”[6] Kur’an-ı Kerimde bir ayette de namazın kişiyi kötülüklerden alıkoyacağı müjdesi bildirilmektedir. İlgili ayet şöyledir. اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ “Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.”[7] Namaz kılan insanlara melekler dua ederler. Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır. “Sizden biriniz, abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine – Allahım! Bunu bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler.”[8] Peygamber Efendimiz namazı bir şükür vesilesi olarak görmüştür. Hz. Aişe Annemizden şöyle bir hadis bizlere aktarılmaktadır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona - Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun? dedim. Bana cevâben - “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.[9] Namazı cemaatle eda etmek için camiye ve cemaate gidildiği zaman ise birçok mükafatlar vardır. Bir hadiste Alemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz şöyle buyurmaktadır. “Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”[10] Bir diğer hadiste ise Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor. “Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazda imiş gibidir.”[11] Namazın bizler için nice hikmetleri vardır. Dünya ve ahiret için nice mükafatları vardır. Bunun yanında ibadetlerin, özellikle namazın ifa edilmesindeki asıl maksat Allah rızası olmalıdır. Ancak böyle bir namaz kula fayda sağlayacaktır. Her türlü yapılma şekli tam olsa bile niyet halis olmayınca sonuçta huzur sağlayacak bir sonuç olmayacaktır. Amellerde asıl olan niyettir. Niyetlerimiz ise Allah Rızası olmalıdır. Görsünler diye namaz kılınmamalıdır. Namaz kılındığı için kibirlenilmemelidir. Bütün dinlerin kendine has merasimleri vardır. Bu merasimler ile Yaratana yaklaşıldığına inanılır. Bütün dinlerde mevcut olan ve vazgeçilmezlerden olan bu merasimlerin İslam Dinindeki en önemlisi namazdır. Namaz Sevgili Peygamberimiz tarafından “Dinin direği”[12] olarak değerlendirilmiştir. Namazda öyle bir zaman dilimi var ki, Efendimiz tarafından Yaratana en yakın olduğu an olarak kabul edilmiştir. İlgili hadis şöyledir. “Kulun rabbine en yakın olduğu hâl secdede bulunduğu hâldir. Bi­naenaleyh sız secdede duayı çok edin”[13] Peygamber Efendimizin hadislerinden yola çıkarak yapmış olduğumuz bu araştırmamızda şu hususların ön plana çıktığını görmekteyiz. -Beş vakit namaz İslam’ın şartlarındandır ve akıl baliğ olan bütün Müslümanlar için farzdır. -Ferdin yaşantısını düzenleyen en faziletli ibadet namazdır. -Kur’an’ın ifadesiyle namaz kişiyi büyük günahlara gitmekten alıkoyar. Peygamber Efendimizin ifadesiyle de küçük günahlar için kefarettir. Bu sebeple namaz kılan Müslüman günahlardan hem uzak durmuş hem var olanlar var ise arınmış demektir. -Kabul olunan Namaz kişiyi dünyada huzura kavuştururken ahirette cennete ulaştırmaktadır. -Kıyamet gününde sorgu suale çekilecek olunan ilk ibadet namaz olması sebebiyle, sorgusunun rahat geçmesini isteyen namaz kılmalıdır. -Namaz huşu ile kılındığı vakitte mümini kurtuluşa erdirecektir. Çünkü kurtuluşa eren Müminlerin ilk özelliği namazlarını huşu içerisinde kılmaları zikredilmektedir.[14] -Cemaatle kılınan namazlar vesilesi ile insanlar birbirleriyle kaynaşmakta bu kaynaşma ise sosyal yaşantının iyi yönde gelişmesine sebep olmaktadır. -Namaz kılmak nasıl faziletli ise namazı beklemekte öyle faziletli ve sevap kaynağıdır. Ramazan ayının feyiz ve bereketi içerisinde bulunuyoruz. Bu ayların bizlere kazandırmış olduğu en önemli özelliklerin başında ibadet hayatımız gelmektedir. Bu ayda ibadetlerimize daha fazla dikkat etmekte, her birini yerine getirmek için gayret göstermekteyiz. Ramazan ayının bizlere katmış olduğu bu hususu iyi değerlendirmek ve seneni tamamına yaymak bizim için en büyük kazançlardan olacaktır. İbadetlerimizin özünü teşkil eden namazı ise terk etmemeye gayret göstermeliyiz. Namaz ile yaşantımızı süslemeli, namaz ile maneviyatımı yükseltmeliyiz. Yüce Rabbim ibadetlerimizi makbul eylesin. Namazlarımızı huşu içerisinde ve sadece Kendi rızası için kılmayı nasip eylesin. Geceniz mübarek olsun. Allah’a emanet olun. Ahmet ÜNAL Vaiz [1] Buhârî, Îmân 1 [2] Riyazü’s-Salihin, Hadis No 1076 [3] Ebû Dâvûd, Salât 149 [4] Riyazü’s-Salihin, Hadis No 1044 [5] Müslim, Taharet, 7 [6] Müslim, Taharet, 14 [7] Ankebut, 29/45 [8] Buhârî, Ezân 36 [9] Riyazü’s-Salihin, Hadis No 1162 [10] Müslim, “Mesacid”, 282 [11] Buhârî, Ezân 30 [12] Tirmizî, “Îman”, 8 [13] Müslim, “Salât”, 215 [14] Müminun, 23/1-2 25- Secdede yüzünü iki elleri arasına almak, eller yüzden geri ve uzakta olmayıp yüze yakın ve yüzün hizasında bulunmak, ellerin parmakları birbirine bitişik olarak , kıbleye karşı el ayası ile yere yapışık olmak. 26- Secdede üçer kere "Sübhane Rabbiye'l-alâ " demek. 27- Erkeklerin, secdede karnını uyluklarından, dirseklerini yanlarından ve kollarını yerden uzak tutması. Kadınlar, secdede kollarını yanlarına, karnını uyluklarına yapıştırıp yere doğru alçalırlar. 28- İki secde arasında oturmak. 29- İki secde arasında, birinci oturuşta Ka'de-i ula ve son oturuşta Ka'de-i ahîre elleri uyluklarında, dizin hafif gerisine parmakları açarak koymak. 30- Otururken sol ayağını yere yayıp üstüne oturmak ve sağ ayağını dikerek parmakları kıbleye karşı getirmek Kadınlar, ayaklarını sağ tarafa yatık olarak çıkarıp sol kalçaları üzerine otururlar, buna teverrûk denir. 31- “Et-Tahiyyatü” yü içinden okumak. 32- Üç ve dört rekâtlı farzların üçüncü ve dördüncü rekâtlarında Fâtiha-i Şerîf okumak İlk iki rek'atta Fâtiha-i Şerîf okumak ise vaciptir. 33- Son oturuşta "Et-tahiyyâtü"den sonra "Allâhümme salli, Allâhümme bârik" ve bunlardan sonra” Rabbenâ dualarını” okumak. 34- Selam verirken başını evvela sağa, sonra sola çevirmek. 35- Selamda "Es-Selâmü aleyküm ve Rahmetullah" demek. 36- İmam için Her iki tarafa selam verirken kendisine uyan cemaati ve Hafeze Meleklerini selamlamaya niyet etmesi. 37- Cemaatle namaz kılan kişinin, selamında cemaati, imamı ve melekleri niyet etmesi. 38- Tek başına namaz kılan kişinin, selamında melekleri niyet etmesi. 39- İmamın sol tarafa selam verirken sesini biraz alçaltması. 40- İmama uyan kişinin selamının, imamın selamına yakın olması. 41- İmama sonradan uyan kimsenin, yetişemediklerini kılmak için imamın ikinci selamını beklemesi. önceki... Peygamberimizin sünnetini öğrenmek Müslümanlar için neden önemlidir? Peygambere uymayı emreden ayetler nelerdir? Sünnete uymanın önemi ve fazileti nedir? Peygamber ve sünnete olan ihtiyaç...Yüce yaratıcı insanoğlunu mükerrem ve mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır. Fakat bu mükemmelliğine rağmen insan, ilâhî hitâba doğrudan muhâtap olacak yapıya sahip değildir. Bu sebeple dünyada insan hayatının başladığı günden beri, Allah Teâlâ, onların arasından seçtiği “Nebî” veya “Resûl” denilen peygamberleri kendisiyle kulları arasındaki irtibâtı kurmak ve açıklamakla görevlendirmiştir. PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN GÖREVLERİ Bütün peygamberler, Allah’ın emir ve nehiylerini O’nun kullarına ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmiş hidâyet elçileridir. Peygamberler bu kutsal elçilik görevlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışmışlardır. Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa da ümmetine Allah Teâlâ’nın istediği şekilde yaşamaları için gerekli bilgileri uygulamalı olarak vermiştir. Her peygamber gibi bizim Peygamberimizin de iki temel görevi vardı Tebliğ ve beyân. “Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun” [Mâide sûresi 5, 67]. “İnsanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkca anlatasın diye sana da Kur’ân’ı inzâl ettik” [Nahl sûresi 16, 44]. Peygamber Efendimiz vahiy yoluyla Allah’tan aldığı Kur’an âyetlerini, görevi gereği, insanlara sadece ulaştırmakla kalmıyor aynı zamanda onları açıklıyor ve anlatıyordu. Tebliğ ettiklerini açıklamak ve anlatmak onun aslî göreviydi. Hemen işâret edelim ki Peygamberimiz’in tebliğ görevi evrensel olduğu için, açıklamaları da ona uygun bir çerçeve ve nitelikte gerçekleşiyordu. Yani sünnet, Kur’ân’ın evrensel planda Hz. Peygamber tarafından yorumlanması demek oluyordu. Mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in eksiksiz, yeterli, açık ve her şeyi açıklayıcı olmasına ve dinimizin de ikmal edilmiş bulunmasına rağmen, sünnetin ifade ettiği bir yorum ve anlatıma gerçekten ihtiyaç var mıdır, şeklinde bir soru aklımıza takılabilir. Gerçek şu ki, yüce kitabımızın yeterli, açık ve açıklayıcı oluşu elbette bir hakikattır. Ancak onun bu niteliklerine rağmen, muhatapları olan insanların anlayış seviyeleri farklı olduğu için onu tek tek doğru olarak anlayıp kavramaları mümkün değildir. Öte yandan sorumluluk için duymak değil, anlamak gerekmektedir. İnsanları anlamadıkları şeylerden sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu sebeple kim, neyi anlamak ihtiyacında ise, ona onu anlatmak lâzımdır. En iyi, en güzel, en doğru ve en doyurucu açıklamayı da elbette Kur’an âyetlerini getirip tebliğ eden Peygamber yapacaktır. Peygamber’in açıklamaları, hiç bir zaman Kur’an’ın eksik, yetersiz ve kapalı olduğu anlamına gelmez. “Allah’a kul olmak”tan başka görevi bulunmayan insanlar, ancak bu açıklamalar sayesinde O’na nasıl kulluk edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. Bu sebeple sünnetsiz bir Müslümanlık düşünmek mümkün değildir. Hayatın ilâhî irâde doğrultusunda şekillenmesi konusunda Sünnet, Kur’an ile birlikte hemen onun yanıbaşında birinci dereceden bir görev üstlenmiş bulunmaktadır. Bunun böyle olduğunu hem Peygamber’e itaatı emreden Kur’ân-ı Kerîm, hem de Hz. Peygamber’in bizzat kendisi ifade ve ilân etmektedir. PEYGAMBERE UYMAYI EMREDEN AYETLER Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır “Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının!” [Haşr sûresi 59, 7]. “De ki Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” [Âl-i İmrân sûresi 3, 31]. “Allah’a ve kıyamet gününe kavuşacağını uman sizler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır” [Ahzâb sûresi 33, 21]. “Allah’a ve Resûlü’ne inanıyorsanız, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah’a ve Resûlü’ne arz ediniz!” [Nisâ sûresi 4, 59]. “Hayır Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip verdiğin hükmü, içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan kabul edip teslim olmadıkları sürece tam mü’min olamazlar” [Nisâ sûresi 4, 65]. “Gerçekten sen, doğru yola, Allah’ın yoluna çağırıyorsun” [Şûra sûresi 42, 52]. “Peygamber’in emrine muhâlefet edenler, fitneye ya da can yakıcı bir azaba uğramaktan çekinsinler” [Nûr sûresi 24, 63]. “Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” Nisâ sûresi 4, 80]. SÜNNETE UYMANIN FAZİLETİ Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır “...Kim benim sünnetimden yaşama tarzımdan yüz çevirirse benden değildir” Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5. “Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar” Dârimî, Mukaddime 16. Bütün bu âyet ve hadisler, müslümanların ancak sünnete sarılmak ve ondan ayrılmamaya çalışmak suretiyle İslâmî kimliklerini koruyabileceklerini ifade etmektedir. Zira açık bir gerçektir ki, sünnetin terkedilmesiyle doğacak boşluk, sünnetin tam zıddı demek olan bid’atla doldurulacaktır. Sünnet, en kısa ve genel anlatımıyla “İslâm kültürü” demektir. Bid’at ise, İslâm kültürüne ters düşen, onda yeri olmayan ve fakat ondanmış gibi görülmeye ve gösterilmeye çalışılan yabancı unsur demektir. Muhtelif kıta ve iklimlerde yaşayan müslümanlar arasında çağlar boyu görülegelen ortak değerler ve uygulama benzerlikleri, sünnetin belirleyiciliği, birleştiriciliği, bütünleştiriciliği yani evrenselliği sayesinde olmuştur. Açıkca söyleyecek olursak, ümmet sünnetle vardır, onunla yaşar. Yozlaşma sünnetten ayrılmakla başlar. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan SORU Beş vakit namazın önünde ve arkasında kılınan sünnet namazları kılarken niyet şeklimiz nasıl olmalıdır? Tarih 13 Aralık 2012 CEVAP Enes b. Mâlik rivayet ediyor Peygamberimiz’in SAV mührünün nakşında kaşı birer satır halinde, “Muhammed-ResulAllah” yazılı idi. Bazı rivayetlerde yüzüğün kaşında “Bismillah, Muhammed, Resulullah” yazılı olduğu bildirilmiştir. Ancak doğru olan Tirmizî’nin rivayetidir. Enes anlatıyor Muhakkak Resul-i Ekrem SAV kisrâ, kayser ve necâşîye mektup yazdı. Ona; -“Bunlar mühürsüz mektup kabul etmez” denmesi üzerine, Resulullah Efendimiz SAV bir yüzük döktürdü. Halkası kaşı gümüştü. Buna “Muhammedün resulullah” kazıldı. Hadisçilerin rivayetlerinden üç mektup yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu mektuplardan biri kisrâya gönderildi. Acem hükümdarı kisrâ, inadından daveti kabul etmediği gibi mübarek mektubu parça parça etti. Peygamberimiz SAV bunu duyunca, -“Allahım onun mülkünü parça parça eyle ve perişan et” buyurdu. Hz. Ömer zamanında Acem mülkü müslümanların eline geçti. İkinci mektup Bizans hükümdarı Kayser’e gönderildi. Kayser mektup eline geçince sakladı, Müslümanlığı kabul etti, lâkin askerlerinin kendisini öldüreceğini bildiği için açıklayamadı. Üçüncü mektup Habeşistan hükümdarı olan Necaşi’ye gönderildi. Mektubu alınca Necaşi iman etti ve Peygamberimiz’e SAV hediyeler gönderdi. Enes şöyle söylüyor Muhakkak Peygamber Efendimiz SAV helaya gideceği sırada mühürlü yüzüğünü çıkarırdı. Kişinin yüzüğünde “Abdullah, Abdurrahman, Muhammed, Ahmed, Musa, İbrahim” gibi Allah’ın ya da peygamberlerden birinin adı varsa helaya girerken yabanda da sahrada olsa yüzüğünü çıkarmalı. Unutup orada hatırına gelmişse avcu içine almalı veya cebe koymalı. Koymamak mekruhtur; bazıları ise haram olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ebu Hüreyre anlatıyor Şüphesiz Resul-i Ekrem Efendimiz SAV, “Sizden biriniz bir ayağı giyili diğeri yalın olarak yürümesin, ya ikisini de giysin ya da ikisini de çıkartsın” buyurdu. Hz. Peygamber SAV bir ayağına ayakkabısını giyip diğerine giymemişken hiç yürümemiştir. Hatâbî şöyle söyler Mest, ayakkabı, çizme, çorap gibi çift olan şeylerin tekini giymek diğerini bırakmak; cübbenin bir kolunu giyip diğerini giymemek mekruhtur. İbnü’l-Arabî, “Böyle tek giyinerek yürümek şeytan işidir” derken; Beyhakî, “Şöhreti gerektirdiğinden uygun değildir, meşhur olmayı gerektiren her şeyden kaçınmak lazımdır” demiştir. Câbir rivayet ediyor “Şüphesiz, Resulullah Efendimiz SAV sol elle yemeyi, bir ayağı giyilmiş yürümeyi yasak etmiştir.” Hz. Peygamber, sol ile yiyip içmek şeytana uymak olacağından ümmetini bundan sakındırmıştır. İbn Ömer’den rivayet edilmiştir Resul-i Ekrem Efendimiz SAV, “Ümmetimden hiç biriniz sol elle yiyip içmesin, şeytan böyle yer içer, ona benzemesini” buyurmuş, küçüklere de sağla yedirip içirmeyi tembih etmiştir. Dolayısıyla günahkâr olmamak için şeytana benzememek gerekir. Ömer b. Ebu Seleme’den rivayet edilmiştir “Ben Peygamberimiz’in SAV kucağında idim, bana, sağ elinle ye ki öyle yemeye alışmış olasın’ buyurdu. ” Ebu Hureyre anlatıyor Muhakkak Peygamberimiz SAV, “Ayakkabınızı sağdan giymeye, soldan çıkarmaya başlayınız. Önce sağ giyilmiş, çıkarılırken önce sol çıkarılmış olsun” buyurdu. Hadiste önce ayakkabıyı giymenin usulü tarif edildikten sonra sonunda yine sağdan giyilip, soldan çıkarmaya başlanacağının tekrar edilmesinin sebebi müslümanlara açık ve net bir şekilde anlatmak içindir. İbn Hacer ve Kadı İyâz ayakkabıyla ilgili Hz. Peygamber’İn SAV emirlerinin müstehap olduğunda icmâ olduğunu söylemişlerdir. Hz. Âişe anlatıyor Peygamber SAV taranmakta, ayak giymekte, abdest almakta olduğu gibi, şerefli işlerde gücü yettiği kadar sağdan başlamayı severdi. Resulullah Efendimizin sav sürme çekmesi İbn Abbas rivayet ediyor Yüce Peygamber SAV, -“İsmid ile sürme çekiniz. Bu göze cila verir” buyurdu. İbn Abbas der ki Resulullah’ın SAV sürmedanlığı vardı, her gece yatmadan sağ ve sol gözüne üçer kere bu sürmeden çekerdi. İbn Abbas rivayet ediyor Peygamber Efendimiz SAV uykudan önce üç kez sağ, üç kez sol gözüne ismidle sürme çekerdi. Câbir buyuruyor Peygamberimiz SAV, -“Uykuya varacağınızda ismid sürmesi çekiniz, çünkü göze cila verir, kirpikleri bitirir” buyurdular. Bedenle olan ibadetler sebeplerinin tam olmasıyla ve Allah’a kalp rahatlığı ile yönelmekle olur. İsmidin göze faydası yalnız maddi değildir. Göz, kirpik, sağ olursa, kıbleye yönelmek, Kur’an ve kitap okumak, varlığa bakarak Allah’ın kudretini, birliğini görüp ibret almaya yarar. Resulullah Efendimiz SAV, sürmeyi süs için değil, ilaç olarak buyurmuştur. İmam Mâlik -“Erkeklerin, tedavinin dışında süs için sürme kullanması mekruhtur” demiştir. İbn Abbas rivayet ediyor “Resul-i Ekrem SAV, -“Sizin sürmelerinizin hayırlısı, ismiddir ki göze cila, kirpiklere kuvvet verir” buyurdu. İbn Ömer naklediyor Resulullah SAV, -“İsmid sürmesine devam edin, çünkü o göze cila verir, kirpikleri bitirir” buyurdu. Uykudan evvel sürme çekmek sünnet, uykudan sonra sünnet değildir. Allah’ın sevgilisi, peygamberlerin sultanının gözleri kudretten sürmeli iken uykudan önce çeker, uykudan sonra abdest alınca sürme gidip izi kalırdı. Sürme önce üç kez sağa sonra sola çekilmeli, sabah kalkınca, abdest alınır sürme gider eseri kalır. Sünnet olan budur. Peygamberimizin Sünnetlerinden

peygamberimiz sünnet namazlara nasıl niyet ederdi